Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylayarak iklim kriziyle mücadelede yeni bir döneme girecek


Türkiye, 2015’te BM Sekretaryası’na sunduğu ulusal katkı beyanı çerçevesinde emisyon artışını 2030 itibarıyla yüzde 21 azaltma taahhüdünde bulundu.

Meclis’te anlaşmanın onaylanmasının ardından karar, BM Sekretaryasına iletilecek ve Türkiye anlaşmaya taraf olacak.

Anlaşmanın gelecek ay onaylanmasıyla Türkiye için iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir diyalog kapısının açılacağını belirten uzmanlara göre, bu konuda net hedef ve politikaların belirleneceği yeni bir döneme giriliyor.

“Türkiye, 2050 itibarıyla net sıfır emisyona ulaşmayı hedeflemeli”

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Meclis’te ilgili komisyonun bu alanda bir yıldır çalışmalar yürüttüğünü belirterek, “Türkiye’nin anlaşmayı onaylaması ve uluslararası iklim müzakerelerinde ciddi bir taraf olarak yer almasını talep ediyorduk. Bu bizim için ilk aşama, çok önemli ve olumlu bir adım.” dedi.

Özenç, Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında sunduğu hedefleri güncellemesi gerektiğine işaret ederek şöyle konuştu:

“Yakın zamanda olmasa bile önümüzdeki bir yıl içinde yeni bir ulusal katkı beyanı ortaya çıkacaktır. Türkiye de Paris Anlaşması’nın bilimsel hedefi doğrultusunda hareket edecekse 2050 itibarıyla net sıfır emisyona ulaşmayı hedeflemeli. Resmi olarak Paris Anlaşması’nın bu doğrultuda getirdiği bir yükümlülük bulunmuyor fakat 2050’de sıfır emisyon hedefine ulaşmak için bunu destekleyecek politikalar ivedilikle devreye alınmalı. Anlaşmanın onaylanmasının açtığı bu diyalog kapısının iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerini güçlendirmek ve bu yöndeki politikaların tasarımında ortak aklın geliştirilmesi için kullanılabileceği bir döneme giriyoruz.”

“Türkiye iddialı bir iklim eylemiyle milli gelirini yüzde 7 artırabilir”

Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye Politika Koordinatörü Özlem Katısöz de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasının Türkiye için “Ek-1” tartışmasının bittiği anlamına gelebileceğini ifade ederek, “Bu da olumlu bir gelişme. Türkiye, dönüşüm için ihtiyacı olan fona Ek-1’den çıkarak değil, politika düzeyinde bir dönüşüm kararı alarak ulaşabilir. Finansa erişim istiyorsak, küresel finansın yönlendiği karbonsuz bir kalkınma patikasına girmemiz gerekiyor.” dedi.

Ülkelerin anlaşma kapsamında emisyon azaltım zorunluluğu olmadığını dile getiren Katısöz, şöyle devam etti:

“Türkiye ne zaman ve ne kadar sera gazı azaltım taahhüdünde bulunacağına ulusal katkı beyanı çerçevesinde karar verebilir. Paris Anlaşması’nın bir yaptırım uygulama ya da belli bir emisyon azaltım seviyesini zorunlu tutma gibi bir mekanizması yok. Ancak küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefini tutturmak için emisyonların azaltılması gerekiyor. Hatta geçtiğimiz hafta yayınlanan BM raporuna göre 1,5 derece hedefine ulaşmak için ülkelerin iklim çabalarını acilen iki katına çıkarması gerekiyor. Türkiye de Paris Anlaşması’na taraf olarak küresel iklim hareketinin bir parçası olacağını, dolayısıyla emisyon azaltımı çabalarına ortak olacağını duyurmuş oldu.”

Katısöz, Türkiye’nin bu çerçevede 2030’a kadar önemli adımlar atması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye, yeni kömür yatırımlarını durduracağını duyurmalı. Mevcut kömür santrallerini kapatma tarihini belirlemeli ve diğer fosil yakıtlardan çıkış planlarına bir an önce başlamalı.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 1’inden sorumlu olduğunu fakat kişi başı emisyon salımının giderek arttığını belirten Katısöz, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylayarak gerçekçi bir hedefle sorumluluk alması, iklim değişikliğini durdurma çabalarına önemli bir katkıda bulunacak. Dünyada iklim krizini tek başına durdurabilecek bir ülke yok, bu yüzden herkesin sorumluluğu oranında çözüme katkıda bulunması gerekiyor. Türkiye, iklim değişikliğinin giderek artan tahribatından korunmak, daha adil ve sağlıklı refah toplumu yaratmak için küresel iklim tartışmalarının bir parçası olma fırsatını yakaladı. Türkiye, iddialı bir iklim eylemiyle milli gelirini yüzde 7 artırabilir. Karbona dayalı bir ekonomiye göre daha fazla istihdam yaratabilir, sanayideki değer zincirini büyütebilir.”

Bayraktar TB3 ilk uçuşunu 2022’de yapacak

T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali kapsamında bu yıl üçüncüsü düzenlenen, Türkiye’den ve dünyadan girişim ekosisteminin tüm paydaşlarını bir araya getiren Take Off Uluslararası Girişim Zirvesi’nde bir sunum gerçekleştirdi.

Baykar tarafından geliştirilen insansız hava sistemleri hakkında görsel bir sunum yapan Bayraktar, “Biz burada yola çıkarken Türkiye’de ‘biz bunları ancak dışarıdan alabiliriz’ diyen bir anlayış mevcuttu. Yani biz ve savunma sanayisini düşünecek olursak büyük ölçekte, büyük oranda yüzde 85’in üzerinde yurt dışına bağımlılık söz konusuydu. Biz ne yaparsak yapalım muhakkak fikri hakları ve tasarımı bize ait olsun, özgün olsun dedik. İlk gün belki en iyi eseri geliştirmesek de kendimize has bir eseri geliştirmiş olacağımızdan, bu var olan özgüven problemini de bir anlamda yüksek teknolojideki açmış oluruz anlayışıyla yola çıktık.” diye konuştu.

Bayraktar, üretilen ürünlerin tasarımının önemine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ürünün, fikri hakları bizde olacak ve bunun yanında kimseye de benzemeyecek. Bundan daha önemlisi benim daha fazla önem verdiğim husus yerleşik düzen çarpık ve yanlış yollara sahip olsa bile biz hem inancımız gereği hem anlayışımız gereği dedik ki; asla bu girdiğimiz yolda etik ve ahlaktan ayrılmayacağız. Yani ne yaptığınızdan daha önemlisi bunu nasıl yaptığımız. Şayet o yollara başvuracak olsak o yollara tevessül edecek olsak belki kısa dönemde belki karlı çıkabilirsiniz ama orta ve uzun vadede asla başarılı olmanız bereketli, insanlığın faydasına bir sonuç elde etmeniz mümkün değil. O yüzden ben buradaki de genç arkadaşlarıma bunu hassaten tavsiye etmek istiyorum. Girişimlerin daha yolun başında olan girişimleri açısından bu hızla dikkat etmelerini tavsiye ediyorum. Ne yaparsanız yapın sistem sizi bazı yanlışlara zorlasa da asla hak bildiğiniz yoldan etikten ve ahlaktan ayrılmayın.”

Yeni dönüşümlerin yaşandığı bir dönemden geçtiklerinin altını çizen Bayraktar, “Ben bunu biraz da sörf dalgalarına benzetiyorum. Yani o dalga doğarken ön tarafında kaldığınızda hep bu avantajınıza oluyor. Işte bizim insansız hava araçlarındaki hikayemiz de biraz böyle. Bugünün yarışlarına, bitmiş yarışlarına değil geleceğin trenlerine odaklanmanızı tavsiye ediyorum arkadaşlar. Ve şayet bu söylediğim hususlara riayet edersek ilk günden itibaren yani o en ufak iki metrelik uçağı yaptığınızda dahi dedik ki; eğer milli ve özgün olursak, bunun yanında etik ve ahlaka riayet edersek geleceğin trendine de odaklanmışsak dünyanın en iyisini yapmamamız için hiçbir sebep yok. Buna hep inandık ve o şekilde çalıştık.” şeklinde konuştu.

Bayraktar TB3’ün ilk uçuşu 2022’de olacak

Baykar’ın geçmişten bugüne geliştirdiği insansız hava sistemlerinden bahseden Bayraktar, gelecek yıllarda hayata geçirecekleri projelerden de bahsederek şunları söyledi:

“Geleceğe baktığımızda önümüzde Bayraktar TB3 dediğimiz binlerce kilometreye uydu kontrolüyle gidebilen, Bayraktar TB2’nin biraz büyüğü bir anlamda Akıncı’nın da daha ufağı diyebileceğimiz gemiye iniş kalkış kabiliyetiyle özellikle kısa pistli gemilere iniş kalkış kabiliyetiyle öne çıkan ve dünyada pek benzeri olmayan bir silahlı insansız hava aracı sisteminden bahsediyoruz.

Bir de Akıncı’dan sonra dünyanın da yönünü çevirdiği insansız savaş uçağımızı geliştiriyoruz. Bu insansız savaş uçağının da yine dünyadaki benzerlerinde bulunmayan aynen Bayraktar TB3’te olan asıl muharebe sahasında devrim olacağını düşündüğümüz özelliği kısa pistli gemilere iniş kalkış yapabilme kabiliyetinin olması.

Bu iki platform Türkiye’de bulunan TCG Anadolu amfibi çıkarma gemisine konuşlandığında nasıl ki Azerbaycan Tek Vatan Harekatı’nda SİHA’larımız tüm dünya tarafından muharebe doktrininde ‘bu büyük bir paradigma dönüşümüdür’ diye basına yansıdıysa bu platformlarla birlikte de muharebe sahasında büyük bir devrim olacağımızı öngörüyoruz. 2022’de inşallah Bayraktar TB3 ilk uçuşunu yapacak. 2023’e kadar da muharip insansız uçak sistemimiz yani insansız savaş uçağı dediğimiz projeyi gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.”

Geleceğin araçları akıllı uçan arabalar

Akıllı uçan arabalar üzerine çok büyük firmaların çalışmalar yaptığına dikkati çeken Bayraktar, “200’e yakın girişim bu alana yönelik çalışmalarına devam ediyorlar. Biz de bu çalışmalara yaklaşık 3 yıl önce başladık.” dedi.

Bayraktar, “Ama tabii bu her yönüyle çok karmaşık otonomi problemlerini ve bunun yanında durumsal farkındalık dediğimiz gördüğünü anlama, tanıma ve insanla birlikte uçacağından tabii ki çok yüksek emniyet ve güvenirliğe sahip olması gereken bir platform. Bu aslında büyütülmüş bir drone. Bunun uçan araba olması, içine girecek her sistemin belki 5,10 belki 15 yıl gelişmesi gerekiyor. Etki sistemlerinden batarya teknolojilerine bu sistemi akıllı bir şekilde uçuracak yapay zeka bilgisayarlarından içindeki elektronik donanımlara kadar her alanda büyük atılımlar yapılması gerekiyor. Biz yarın bu alanda oyuncu olabilelim diye bugünden hazırlanıyoruz.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: ABD, Afgan mülteciler konusunda daha fazlasını yapmalı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM 76. Genel Kurul Görüşmeleri için bulunduğu New York’ta Amerikan CBS televizyonuna mülakat verdi.

Tamamı pazar günü yayımlanacak röportajdan paylaşılan bir bölümde, Türkiye’nin “mülteci ambarı” olmayacağı yönünde sözleri hatırlatılan ve Afgan mültecilerin sorumluluğunu ABD’nin mi alması gerektiği sorusu yöneltilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda ABD zaten bu tür sorumlulukları yerine getirmedi. Bizim ülkemizde şu anda kayıt dışı 300 binden fazla Afgan mülteci var. Ülkemizin hala Afgan mültecileri almaya gücü yetmez.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin Afgan mülteciler konusunda daha fazlasını yapmasını gerektiğini belirterek, “ABD orada 20 yıldır neden var, önce bu soruların cevabını kendi kendisine vermesi gerek.” değerlendirmesinde bulundu.

Perm Üniversitesinden yapılan açıklamada, üniversite binasında bir kişinin silahla etrafa ateş açtığı, personelin ve öğrencilerin sınıflara saklandıkları kaydedildi.

Rus basınında yer alan görüntülerde, binada bulunanların camlardan atlayarak kaçmaya çalıştığı, bazılarının ise sınıf kapıları önünde sandalyelerle barikatlar kurduğu görüldü.

İçişleri Bakanlığı saldırıda ölenler ve yaralananlar olduğu bilgisini paylaşarak, olaydan kısa süre sonra saldırganın vurularak etkisiz hale getirildiğini duyurdu.

Rusya Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, Perm şehrindeki üniversitede gerçekleştirilen silahlı saldırıda teyit edilen son bilgilere göre 6 kişinin hayatını kaybettiği, 9’u ağır olmak üzere 20 kişinin yaralandığı belirtildi.

Öte yandan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Kolluk kuvvetleri, bu korkunç suçu araştırmak için mümkün olan her şeyi yapacaktır. Bölgesel ve federal yetkililer, yaralananları ve ölen gençlerin ailelerini desteklemek için mümkün olan her şeyi yapacaktır.” dedi.

Türkiye saldırıyı kınadı

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Rusya Federasyonu’nda Perm Devlet Üniversitesi’nde bugün yaşanan ve 8 kişinin ölümüne, birçok kişinin de yaralanmasına neden olan silahlı saldırıyı kınıyoruz.” ifadesi kullanıldı.

Açıklamada ayrıca, “Hayatlarını kaybedenlerin ailelerine ve Rus halkına taziyelerimizi iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyoruz.” denildi.

ABD yönetimi tüm yabancı ülke vatandaşlarına aşı zorunluluğu getirmeye hazırlanıyor

Amerikan basınına konuşan üst düzey yetkililer, Biden yönetiminin, uluslararası seyahatte Kovid-19 önlemlerine ilişkin bugün yeni politikalarını açıklayacağını bildirdi.

Yetkililer, Biden yönetiminin, ABD’ye seyahat edecek 18 yaş üzerindeki tüm yabancı ülke vatandaşlarına Kovid-19’a karşı tam aşılı olma zorunluluğu getireceğini kaydetti.

Şu anda tüm uluslararası uçuşlarda ülkeye giriş için PCR testi isteyen ABD yönetiminin, söz konusu seyahat düzenlemesine ilişkin duyuruyu bugün ilerleyen saatlerde yapması bekleniyor.

Seyahat kısıtlamalarının gevşetileceği öne sürüldü

Öte yandan ABD’nin, Şengen ülkeleri ve İngiltere’ye Kovid-19 salgını nedeniyle uyguladığı seyahat kısıtlamasını kasım ayından itibaren gevşeteceği iddia edildi.

Amerikan basınının konuya yakın kaynaklara dayandırdığı haberlere göre, Biden yönetimi, Mart 2020’den bu yana Şengen üyesi ülkeler ile İngiltere’ye uygulanan seyahat kısıtlamalarını gevşetmeye hazırlanıyor.

Kaynaklar, ABD’nin, tam aşılı kişileri kasım ayından itibaren söz konusu kısıtlamaya tabi tutmayacağını kaydetti.

Biden yönetiminin, söz konusu planın duyurusunu bugün ilerleyen saatlerde yapması bekleniyor.

AB, ABD’nin seyahat kısıtlamalarını kaldırmasından memnun

Avrupa Birliği (AB), ABD’nin yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı aşıları tamamlanmış AB vatandaşlarına seyahat kısıtlamalarını kaldırmasını memnuniyetle karşıladı.

AB Komisyonunun sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Tam aşılı AB vatandaşlarının çok yakında ABD’ye yeniden seyahat edebileceğine yönelik açıklamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Ayrı kalmış aileler ve dostlar için uzun süredir beklenen bir adım. Bu aynı zamanda iş dünyası için de iyi haber.” ifadelerine yer verildi.

AB Komisyonunun turizmden sorumlu üyesi Thierry Breton da Washington’da Amerikalı muhataplarıyla bugün yaptığı görüşmenin ardından gelen karardan memnuniyet duyduklarını bildirdi.

Tam aşılı AB vatandaşlarının ABD’ye seyahat edebileceğini belirten Breton, AB’nin aşılama kampanyasındaki başarısı göz önünde bulundurulduğunda ABD yönetiminin mantıklı bir karar verdiğini ifade etti.

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas da uzun süredir beklenen bu karardan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Schinas, sadece yetkililerin ve ayrıcalıklı kişilerin değil halkın da seyahat etmesi gerektiğini, Avrupa’nın halkın en fazla aşılandığı kıta olduğunu vurguladı.

Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, yurdun, çarşamba akşam saatlerinden itibaren Karadeniz üzerinden gelen soğuk ve yağışlı hava kütlesinin etkisi altına gireceği öngörülüyor.

Yurdun büyük bölümünde görülecek yağışların, Karadeniz ile Doğu Akdeniz bölgelerinde zaman zaman kuvvetli ve şiddetli olması bekleniyor.

Sıcaklıkların, çarşamba akşam saatlerinde Marmara Bölgesi’nden başlayarak perşembe günü ülke genelinde 6-10 derece düşeceği tahmin ediliyor.

Perşembe akşam saatlerinden itibaren Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde (1800 metre rakım ve üzeri) beklenen yağışların, bu sıcaklık düşüşü ile karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacağı öngörülüyor.

Soğuk ve yağışlı sistemin cuma günü Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde etkili olduktan sonra Türkiye’yi hafta sonunda terk etmesi bekleniyor.

Bu sistemle görülecek kuvvetli yağışlar ile kuzeydoğu bölgelerinin rakımı yüksek olan yerlerinde görülebilecek zirai don hadisesine karşı tedbirli ve dikkatli olunması ve yapılan güncel tahmin ve uyarıların takip edilmesi gerekiyor.

Soğuk ve yağışlı hava geliyor

Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, yurdun, çarşamba akşam saatlerinden itibaren Karadeniz üzerinden gelen soğuk ve yağışlı hava kütlesinin etkisi altına gireceği öngörülüyor.

Yurdun büyük bölümünde görülecek yağışların, Karadeniz ile Doğu Akdeniz bölgelerinde zaman zaman kuvvetli ve şiddetli olması bekleniyor.

Sıcaklıkların, çarşamba akşam saatlerinde Marmara Bölgesi’nden başlayarak perşembe günü ülke genelinde 6-10 derece düşeceği tahmin ediliyor.

Perşembe akşam saatlerinden itibaren Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde (1800 metre rakım ve üzeri) beklenen yağışların, bu sıcaklık düşüşü ile karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacağı öngörülüyor.

Soğuk ve yağışlı sistemin cuma günü Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde etkili olduktan sonra Türkiye’yi hafta sonunda terk etmesi bekleniyor.

Bu sistemle görülecek kuvvetli yağışlar ile kuzeydoğu bölgelerinin rakımı yüksek olan yerlerinde görülebilecek zirai don hadisesine karşı tedbirli ve dikkatli olunması ve yapılan güncel tahmin ve uyarıların takip edilmesi gerekiyor.

BM Genel Sekreteri Guterres: Korunmaya muhtaç mültecilere desteği için Türkiye’ye içten teşekkürlerimi sunuyorum

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, New York’ta Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği ile New York Başkonsolosluğunun yer alacağı Yeni Türkevi Binası’nın açılışında, Türkiye ve BM arasında mükemmel bir iş birliği olduğunu söyledi.

“Türkiye’nin ve Türk toplumunun mültecilere yönelik muazzam cömertliğine bizzat aşinayım.” diyen Guterres, “Korunmaya muhtaç mültecilere desteğiniz için size (Türkiye) içten teşekkürlerimi sunuyorum.” ifadesini kullandı.

Savaşlar, şiddet, baskı ve insan hakları ihlallerinden kaçanların sayısının rekor seviyelere ulaştığını belirten Guterres, “Türkiye’nin uluslararası toplumun desteğiyle elinden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğine inanıyorum. Bu hepimizi ilgilendiren bir dayanışma.” diye konuştu.

Türkiye’nin, çatışmalara son vermek için en önemli araçlardan biri olan Arabuluculuk Dostlar Grubu’na eş başkanlık da dahil olmak üzere sürekli desteğini de memnuniyetle karşıladığını dile getiren Guterres, Türkiye ile yakın iş birliğinin süreceğini sözlerine ekledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkevi binamız, uluslararası toplumdaki yerimizin de bir yansıması olacaktır

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği ile New York Başkonsolosluğunun yer alacağı yeni Türkevi binasının açılışında konuştu. 

Konuşmasına, kendisini dinleyenleri selamlayarak başlayan Erdoğan, temelini 4 yıl önce attıkları ve bugün açılışını yaptıkları yeni Türkevi binasının hayırlı olmasını diledi. 

Bu tarihi güne eşlik edenlere şükranlarını sunan Erdoğan, şunları söyledi:

“Bugün haklı bir gurur yaşıyoruz. Gururluyuz, çünkü devletimize, milletimize kalıcı bir eser daha kazandırıyoruz. Gururluyuz, çünkü bu eserle New York’un silüetine tarihi ve geleneksel mimarimizin güzelliklerini ve zarafetini yansıtıyoruz. Gururluyuz, çünkü mimarlarımızın, mühendislerimizin, işçi kardeşlerimizin alın teriyle muhteşem bir eserin inşasını tamamladık. Bu göz kamaştırıcı binanın inşasında kullanılan malzeme ve tefrişat unsurları büyük ölçüde Türkiye’den getirildi. Mimarinin ve mühendisliğin en son imkanlarının kullanıldığı binamızın tasarımı, iklim değişikliğini konuştuğumuz şu dönemde çevreye duyarlılık esasına göre yapıldı. Böylece Türkiye bu eserle beraber büyüklüğünü, birikimini ve artan gücünü yansıtan bir başyapıt ortaya çıkardı.”https://www.youtube.com/embed/ceJE9r4uwHY

Bu binanın bugünkü konumuna gelmesinde birçok ismin payının olduğunu hatırlatan Erdoğan, binanın rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başta olmak üzere eski Dışişleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil tarafındaan Türkiye’ye kazandırılan arsa üzerinde yükseldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1977-2013 arasındaki ilk hizmet döneminin ardından binayı yenilemeye karar verdiklerini belirterek, Türk kültüründe müstesna bir yere sahip laleden ilham alınarak, Selçuklu motifleri gibi geleneksel öğelerle bezenerek tasarlanan yeni mimarisiyle Türkevi’ne yeniden kavuşulduğunu ifade etti.

“Binamız, adalete ve barışa inancımızın sembolüdür”

Binanın, Birleşmiş Milletler nezdindeki daimi temsilciliğe ve New York Başkonsolosluğu’na ev sahipliği yapacağını aktaran Erdoğan, KKTC New York Temsilciliği’nin de Türkevi’nde faaliyet göstereceğini dile getirdi.

Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında bu denli önemli bir eserin hayata geçirilmesinin, ayrı bir anlam taşıdığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Türkiye, Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden biri olarak uluslararası barışın ve güvenliğin tesisi için gösterilen çabalara aktif katkı sağlıyor. Uluslararası misyonlarda üstlendiğimiz sorumlulukları başarıyla yerine getirdik, getiriyoruz. Küresel sorunların çok taraflılık temelinde çözülmesi için yoğun gayret sarf ediyoruz. ‘Dünya 5’ten büyüktür’ diyerek çok kutuplu, çok merkezli, çok kültürlü, daha kapsayıcı ve daha adil bir küresel düzeni savunuyoruz. Girişimci ve insani dış politikalarımızla uluslararası alanda etkin roller üstlenerek milyonlarca mazlum göçmene kapılarımızı açarak, daha adil bir sistem taahhüdünün hayata geçirilmesi için çaba harcıyoruz. Türkevi binamız, Birleşmiş Milletler’e, çok taraflılığa, adalete ve barışa olan inancımızın da bir sembolüdür. Büyüyen, gelişen ve güçlenen Türkiye’nin diplomatik ağırlığının ve vizyonunun yeni bir nişanesini işte burada yükselttik. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023’e giden süreçte Türkevi binamız, uluslararası toplumdaki yerimizin de bir yansıması olacaktır.”

“Binamız herkese açık”

Temeline bırakmış olduğu mektupta da vurguladığı üzere “binanın, Türkiye’nin başarı hikayesinin sembollerinden biri olarak uzunca bir süre hizmet vereceğini” dile getiren Erdoğan, yeni Türkevi’nin sunduğu imkanlarla Birleşmiş Milletler’in ve üye ülkelerin faaliyetlerinde hizmet vermeye hazır olduğunu söyledi. 

Türkevi’nin ABD’de yaşayan vatandaşlara, soydaşlara, akraba ve dost topluluklara da yeni bir çatı olacağına işaret eden Erdoğan, genişleyen imkanlar sayesinde başkonsolosluk hizmetlerinin burada çok daha verimli bir şekilde yürütüleceğini aktardı.

Siyasi, ekonomik ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapacak yeni binanın gerçek bir cazibe merkezi olarak faaliyet göstereceğine inandığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Ülkemizde de sık sık tekrarladığım bir atasözümüzü burada paylaşmak istiyorum. Atalarımız ‘şerefü’l mekan bi’l mekin’ yani ‘bir mekana şeref katan oradaki insanlardır’ diyor. Türkevi’nin de içinde çalışacak, yaşayacak, ziyarete gelecek insanların samimiyetle sahiplenmesiyle, kullanmasıyla, hakkını vermesiyle arzu ettiğimiz konumuna geleceğini düşünüyorum. İşte bunun için Türkevi binamızın kapılarının herkese açık olduğunun altını tekrar çiziyorum. Dışişleri Bakanlığımızın da binamızın işletmesini bu kucaklayıcı anlayışla yürüteceğinden şüphe duymuyorum. New York’un örnek binalarından biri olacak yeni Türkevi’nin devletimize, milletimize, Türk-Amerikan toplumuna, Dışişleri Bakanlığımıza, Birleşmiş Milletler’e ve New York’a hayırlı olmasını diliyorum. Her aşamasını yakından takip ettiğim bu binanın inşasında emeği geçen tüm kurumlarımızı, yüklenici firmaları, mimarından mühendisine, işçisine herkesi tebrik ediyorum.”

Açılışa gösterdikleri ilgi dolayısıyla misafirlere teşekkür eden Erdoğan, “Hepinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. Kalın sağlıcakla.” dedi. 

Açılıştan notlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla açılışı yapılan binanın girişinde bayrak çekme töreni düzenlendi.

Türkevi kırmızı ve beyaz balonlarla süslendi. Açılışta “ABD’deki Genç Türk Yıldızları” Zeynep Alpan, Ayça Şevval Akdoğan ve Korkmaz Can Sağlam tarafından müzik dinletisi sunuldu. 

Bina, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yaptığı duayla açıldı. Erdoğan, binanın açılış kurdelesini eşi Emine Erdoğan, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani-Sadriu, Letonya Cumhurbaşkanı Andris Berzins ve Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda’nın da aralarında bulunduğu yabancı ülke temsilcileriyle kesti. Erdoğan, Türkevi’nin Türk milleti ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diledi. 

Açılışa, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım ve Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan ile yabancı ülke temsilcileri ve davetliler katıldı.

“Çevre dostu gökdelen”

Yaklaşık 20 bin metrekare alana sahip yeni Türkevi binası, 171 metre yükseklikle hemen karşısındaki BM binası, yanındaki UN Plaza ve ABD’nin BM Daimi Temsilciliğin yanında yer alıyor.

BM Daimi Temsilciliği ve New York Başkonsolosluğunun yanı sıra 200 kişilik oditoryum, toplantı ve sergi salonları, 20 araçlık otopark ve üstünde lojmanların yer alacağı Türkevi, birçok hizmeti aynı anda verebilecek dinamik ve güvenlikli bir bina olacak. 

Türkevi binasının projesi Amerikan mimarlık firması Perkins Eastman tarafından tasarlandı. Baş mimarı Jonathan Stark, Türkiye’ye gidip inceleme yaptıktan sonra projeye son halini verdi.

Başta Selçuklu olmak üzere geleneksel Türk mimari motifleri taşıyan, lale şeklinde gökyüzüne yükselen Türkevi Binası, Downtown Manhattan, East River ve Long Island City’den görülebiliyor.

Yağmur sularının biriktirilerek kullanılmasına olanak sağlayan depo sistemi ve yeşil bina kapsamında “Leed Silver” sertifikasına sahip bina, çevre dostu gökdelen özelliği taşıyor.

Konteyner dar boğazı ekonomik toparlanmayla büyürken, yerel üretim ivme kazanıyor

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının neden olduğu krizle deniz yolu taşımacılığında yaşanan “konteyner dar boğazı” ekonomik toparlanmayla büyürken, sorunun temelli çözümü için yerel üretimi artırmanın zaman alacağı belirtiliyor.

Uzak Doğu, Amerika ve Avrupa pazarında başlayan navlun fiyatlarındaki (geminin yük taşıma ücreti) artışlar, dünyanın hemen her yerinde hissediliyor.

Navlun fiyatları 10’a katlanırken, konteyner bulmanın zorlaştığı belirtiliyor. Uzak Doğu-Avrupa hattında Kovid-19 öncesinde 2 bin dolar seviyesinde olan navlun fiyatlarının, 20 bin dolara dayandığı kaydediliyor.

İlk olarak konteyner krizi başladı

Kovid-19 salgınıyla birlikte küresel ticarette arz-talep dengesinin bozulması deniz taşımacılığında da lojistik sıkıntıları beraberinde getirdi.

Salgının yayılmasını önlemek için ekonomik faaliyetlerde katı kısıtlamalara gidilmesi perakende satışlarda büyük bir düşüşe yol açarken, kısıtlamaların hafifletilmesiyle ve ülkelerin yeniden dışa açılmaya başlamasıyla keskin bir ekonomik toparlanma görüldü.

Salgın nedeniyle küresel ticaret; önce bıçak gibi kesilirken, daha sonra Çin’in salgında erken toparlanarak üretimde gaza basmasıyla hızla arttı.

Salgınla birlikte dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ının yapıldığı deniz yolunda “boş konteyner” krizi başladı. Salgın nedeniyle gemilerin günlerce limanda beklemesi ve ithalat-ihracat dengesindeki değişim küresel ticarette konteyner sıkıntısına neden oldu.

Özellikle Çin’den ABD’ye gelen gemiler yükünü boşaltamadığı için kısa sürede dönemedi ve bu da arz sorununu derinleştirdi. Özellikle ABD ve Çin’de yüzlerce konteyner gemisi limanlara erişmek için şu anda sırada bekliyor.

Ayrıca, tır şoförü gibi eleman sıkıntıları başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da konteynerleri taşımak için sorun olmaya devam ederken, salgının neden olduğu liman kapanışları da trafik sıkışıklığını artırıyor.

Limanlarda ve karada konteyner boşaltmalarda gecikmelerin gemi seyahat süresi üzerinde zincirleme etkisi oluyor. Bir limanda birkaç günlük bekletme, bir konteyner gemisinin toplam seyahat süresine 2 hafta eklenmesiyle sonuçlanabiliyor.

Konteyner krizi navlun fiyatlarını artırdı

Yaşanan kriz, navlunda da tarihi yükselişlere sahne oldu. Avrupa-Asya arası konteyner navlunu son bir yılda yüzde 1000’in üzerinde arttı ve 18 bin doları aştı.

Konteyner fiyatı 3 kata yakın yükselirken, küresel deniz ticaretinde yaşanan bu durum ara mal ihtiyacı olan üreticiye, ihracatçılara ve ithalatçılara ağır darbe vurdu.

Geçen yıl özellikle normalleşmenin başladığı hazirandan sonra ihracat ve ithalatta artış yaşanırken, boş konteyner bulunamadığı için yükler limanlarda ve depolarda yığıldı.

Otomotivden tüketim malzemelerine, tekstilden mobilyaya kadar birçok sanayici, lojistik aksaklıklar nedeniyle siparişlerini zamanında teslim edemedi. Sanayiciler, ara malların dağıtımı zamanında yapılamadığı için üretimlerini ertelemek veya azaltmak zorunda kaldı.

Deniz yolu taşımalarında konteyner bulma sorunu başta ABD ve Avrupa olmak üzere küresel piyasalarda artarak devam ederken, salgında yeni varyantların ortaya çıkmasıyla sorun daha da büyüdü.

Bugün büyük gemiler 24 bin konteyner taşıyabilirken, yeni bir geminin inşası 2-3 yıl sürüyor. Bu nedenle yeni gemi ve konteyner siparişlerinin kısa vadede krize yardımcı olamayacağı belirtiliyor.

Ayrıca, deniz taşımacılığına yönelik beklenen yeni karbon emisyonu düzenlemelerinin bazı şirketleri filolarını genişletme konusunda temkinli olmaya ittiği ifade ediliyor.

“Yerel üretimi artırmak, sorunu çözmenin bir yolu ama biraz zaman alacak”

Martin-Luther-Universitat Halle/Wittenberg İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr Oliver Holtemoeller, AA muhabirine yaptığı açıklamada, deniz taşımacılığında yaşanan krizi “malları özellikle Doğu Asya’dan Amerika ve Avrupa kıtasına taşımak için kapasite eksikliği” olarak değerlendirdi.

Holtemoeller, “2020 yazından itibaren Asya’da üretilen mallara yönelik küresel talep güçlü bir şekilde arttı. Bu yıl Çin limanlarının Kovid-19 salgını nedeniyle kapatılması, dar boğazları daha da sıkılaştırdı.” dedi.

Söz konusu krizde spekülasyonların olmadığını vurgulayan Holtemoeller, ABD ve Avrupa’da Asya mallarının kıtlığının fiyatların yükselmesine neden olduğunu söyledi.

Aynı zamanda Halle Ekonomik Araştırma Enstitüsü (IWH) araştırmacısı olan Holtemoeller, nakliye krizinde artan masrafları, mevcut olmayan veya daha yüksek fiyattan ürünleri almak isteyen tüketiciler ile aynı zamanda Asya’dan ara ürün ihtiyacı olan üreticilerin karşılamak zorunda kaldığını belirterek, “Yerel üretimi artırmak, sorunu çözmenin bir yolu ama biraz zaman alacak.” dedi.

“Talep arzdan çok daha ağır basıyor”

S&P Global Platts Küresel Konteyner Taşımacılığı Pazarı editörlerinden George Griffiths da asıl sorunun piyasada konteynerlerin bulunmaması olduğunu belirterek, bunun nedeninin de konteynerlerin gemilerden alınıp müşteriye iletilmesi ve boşaltıldıktan sonra tekrar gemiye yüklenip mal üretim yerlerine götürülmesinin salgın nedeniyle uzun sürmesi olduğunu söyledi.

Griffiths, şöyle devam etti:

“İnsanlar limanlarda, depolarda normal zamanlardaki gibi tam olarak çalışamıyorlar. Bir gemiden konteynerlerin boşaltılması, karaya alınması, boşaltılması ve limana geri dönmesi daha önce 4-7 gün sürüyordu. Şimdi 3-6 hafta sürüyor. Yani önemli ölçüde daha uzun… Konteynerlerin büyük bir kısmı karaya bağlı ve deniz ticaret yollarında değiller. Bu basit arz ve talep dengesi… Talep arzdan çok daha ağır basıyor ve böylece konteyner fiyatları son 12 ayda önemli ölçüde arttı.”

Taşıma ücretleri taşınan mallardan daha pahalı

Navlun ücretlerinde artışlar ve nakliye sürelerinde uzamalar meydana geldiğini anlatan Griffiths, “Çin ana limanlar-İngiltere ithalatlarında bir yıl önce 1600 dolar seviyelerinde olan 40’lık konteyner navlun maliyetleri 18 bin dolar seviyelerine çıktı. Şimdi 10-12 katı fazla ödemek zorunda kalınıyor ve gecikmelerden dolayı nakliye uzun sürüyor.” dedi.

Navlun ücretlerinin şu anda “sürdürülemez” seviyelerde olduğunu vurgulayan Griffiths, bazı durumlarda taşıma ücretlerinin taşınan mallardan daha pahalı olduğunu söyledi.

Griffiths, “Bu yüzden navlun fiyatları aşağı inmek zorunda. Aksi takdirde herkesin artık ulaşamadığı bir nokta olacaktır. Ama soru şu ki, fiyatlar ne kadar aşağı inecek?” diye konuştu.

“Navlun fiyatlarındaki farkı yine son tüketici ödeyecek”

George Griffiths, navlun fiyatlarının yakın zamanda Kovid-19 krizi öncesi seviyelerine inmeyeceğini savunarak, “Bu bir gecede çözülecek bir sorun değil. Hala çok fazla talep var. Örnek vermek gerekirse, müşterilerimden birisi navlun fiyatlarının orta vadede yaklaşık 6 bin dolar seviyesine gelmesini bekliyor.” ifadelerini kullandı.

Griffiths, dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi Çin’in limanlarında Kovid-19 vaka sayılarının artmasıyla katı tedbir uygulanmasının sıkıntıları devam ettirdiğini aktararak, ülkenin konteyner konusunda fazla esnekliğe sahip olmadığı için navlun fiyatlarında aşağı yönlü etkisinin bulunmadığını kaydetti.

Kovid-19 ve navlun fiyatlarının artmasıyla herkesin “yerel üretimi” artırmayı konuştuğunu belirten Griffiths, şöyle devam etti:

“Yerel üretim, bir nevi milyar dolarlık soru… Çin’de ya da Doğu Asya’da üretim yapmamızın nedeni, emek ve malzemenin ucuz olması. Navlun fiyatları sonsuza kadar burada olmayacak. Peki neden fabrika kurmak için milyonlarca dolar veya milyonlarca avro harcarsınız? Sadece diğer şekilde yaparak ucuz olduğunu kanıtlamak için mi? Bence kimse bunu yapmayacak. Tedarik zincirlerinin çok daha kötü dayanıklılığa ve daha az dayanıklılığa dayanacak şekilde inşa edildiğini düşünüyorum.”

Artan navlun ücretlerini kimin karşılayacağına ilişkin soru üzerine Griffiths, “Gemilerin sahibi insanlar çok para kazanıyorlar ama ithalatçılar artan fiyatları gerçekten hissediyor. Fakat bu maliyetleri son kullanıcıya ve son tüketiciye yansıtacaklardır. Aksi takdirde bu yüksek navlun oranları ile kar marjları ortadan kalkar. Bu yüzden petrol varil fiyatlarının yükselmesini, navlun fiyatlarındaki farkı yine son tüketici ödeyecek.” diye konuştu.

“Fiyatlar Kovid-19 öncesi seviyelere dönmeyecek”

Avrupa’nın önde gelen lojistik hizmeti sağlayıcılarından Gebrüder Weiss’in Hava&Deniz Sistem Yönetimi Başkanı Harald Kostia ise 2020’nin başında konteynerlere talebin düşmesiyle gemicilerin fiyatların çok inmemesi için kapasiteyi düşürdüğünü belirterek, geçen yılın ikinci çeyreğinin başında Çin’in toparlandığını, böylece üretimin yeniden başladığını, gemilerin yüklendiğini ve kargoların limanlarda salgın nedeniyle çalışan ve malzeme eksikliği nedeniyle uzun süre beklemek zorunda kaldığını anlattı.

ABD’de normal zamanlarda bir konteynerin yükünün boşaltılıp limana tekrar gelmesinin 3-4 gün sürerken, Kovid-19 krizinin zirve yaptığı dönemlerde 12-15 güne çıktığını bildiren Kostia, ekonomilerdeki toparlanmayla talebin artmasının konteyner krizini daha da derinleştirdiğini söyledi.

Kostia, “Başlangıçta taşıyıcılar, pazarın tamamen toparlandığına inanmadıkları için arzı hala düşük tuttu. Kimse toparlanmanın hızlı olacağını tahmin edemedi. Böylece oranlar yükseldi. Çin ana limanlar-Avrupa ithalatlarında geçen yılın başında 2.000 dolar seviyelerinde olan 40’lık konteyner navlun maliyetleri, bir ay içinde 9 bin dolar seviyesine yükseldi. Bugün ise 12-15 bin dolar arasına yükseldi. Gemilerde garanti yer istiyorsanız bu rakam 15 bin doların üzerinde olabiliyor.” diye konuştu.

Çin’deki limanlarda Kovid-19 vakalarının bulunması ve Çinli yetkililerin karantina tedbirlerinde sıkı olmasının tedarik zincirinde ek baskı oluşturduğunu aktaran Kostia, “Dürüst olmak gerekirse, başlangıçta Çin Yeni Yılı’nın ardından işler daha iyiye doğru değişecek diye düşündük. Ancak piyasa, yeni gemiler gelene kadar bunun değişmeyeceğini umuyor. Navlun fiyatları biraz aşağı çekilecek, belki bugün bulunduğumuz yüksek seviyede olmayacak ama fiyatlar Kovid-19 öncesi seviyelere dönmeyecek.” dedi.

Yerel üretim gündemde

Artan nakliye masraflarını tüketicilerin karşılayacağını vurgulayan Kostia, “Eskisinden 6 kat daha yüksek olan bu oranların kesinlikle ürüne etkisi olacağını düşünüyorum. Birçok ithalatçı ithalatı durdurdu. Çünkü gerçekten navlun fiyatları 10 bin doların üzerinde olduğu için düşük değerli ürünleri almaya değmez, satamazlar. Değeri yüksek mallarda nakliye daha fazla zaman alıyor ama etkisinin o kadar büyük olmadığını düşünüyorum. Ama yine de günün sonunda, ithalatçılar nihai tüketiciler için bu ek maliyetleri satış fiyatına koyacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Kostia, artan fiyatlara bakıldığına ithalatçıların akla gelen ilk düşüncesinin yerel üretim olduğunu, tedarik zinciri üzerinde biraz daha fazla kontrole sahip olmak için Avrupa veya Kuzey Afrika bölgesine yakın tedarik zinciri kurmayı düşünen müşterilerinin bulunduğunu söyledi.

Kostia, “Bu çok daha fazla zaman alacak sanırım. Çünkü geçmişte bu üretimi Asya’ya veya Çin’e bıraktık. Çarkı döndürmek zorundasın ama kesinlikle firmalar yerel üretimi düşünüyor ve herkes bir arayış içinde. Konteyner krizinin ne kadar uzun süreceğine bağlı bir durum. Yani kısa zamanda bir değişiklik olmayacak.” diye konuştu.

Çin, yeni gemi ve konteyner siparişleri verdi

Çin’in ihracat için başta konteyner ve limanlardaki altyapı olmak üzere ekipman eksikliğini gidermek üzere yoğun çalışmalar yaptığını anlatan Kostia, “Birçok yeni gemi sipariş edildi. Dolayısıyla ilk teslimatların 2023 yılında olması gerekiyor.” dedi.

Kostia, deniz taşımacılığı haricinde demir yolu, hava yolu ve kara yolu taşımacılığına da değinerek, hava yolu taşımacılığında kapasitenin çok sınırlı, kara taşımacılığında da konteyner krizi nedeniyle talebin yüksek olduğunu kaydetti.

Müşterilere, “sıfır stoklu satış veya üretim” yerine çok önceden plan yapmalarını tavsiye eden Kostia, kısa dönemde ise hızlı ve garantili nakliyat için fazla ödemeye hazır olmaları gerektiğini söyledi.