MİT’in operasyonuyla PKK/KCK’lı teröristler Hatip Güney ve Aya Ahmet Süleyman Türkiye’ye getirildi

Güvenlik kaynaklarından edinilen bilgiye göre, MİT, PKK’nın en önemli üslenme merkezlerinden biri olan Mahmur Kampı’na operasyon gerçekleştirdi.

Operasyonda yakalanan teröristler Güney ve Süleyman, Türkiye’ye getirildi.

PKK/KCK’nın kırsal kadrosuna katılmak üzere Eylül 2019’da illegal yoldan Van’ın Başkale ilçesi üzerinden İran’a geçen Hatip Güney’in, buradan Irak’a geçerek eğitim aldığı belirlendi.

Daha sonra Mahmur Kampı’na gönderilen Güney’in, ideolojik ve silahlı eğitimin ardından sözde tim komutanı olarak faaliyet yürüttüğü tespit edildi.

Terörist Aya Ahmet Süleyman’ın ise PKK/KCK-PYD/YPG-YPJ yapılanmasına 2015’te katıldığı, Suriye’den 2017’de Irak’a geçip Gara’da eğitim aldığı, Avaşin-Basyan bölgesinde faaliyet yürüttüğü, ardından 2018’de Mahmur Kampı’na geçtiği belirlendi.

İkinci el motorlu kara taşıtı düzenlemelerinde geçiş dönemi yarın sona erecek

Ticaret Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik’te 16 Ağustos 2022 tarihinde yapılan düzenlemeye göre ticari faaliyet kapsamında otomobil ve arazi taşıtlarının pazarlanması veya satışı ancak bu taşıtların ilk tescil tarihinden itibaren 6 ay ve 6 bin kilometre geçmiş olması koşuluyla yapılabilecek.

Bu kapsamda, 16 Ağustos 2022’den önce ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal edenler adına tescil edilen otomobil ve arazi taşıtlarının pazarlanması veya satışı için bu kişilere tanınan süre 15 Eylül 2022 tarihinde sona erecek. Bu tarihten sonra 6 ay ve 6 bin kilometre geçmeden bu taşıtların pazarlama ve satışı 1 Temmuz 2023 tarihine kadar yapılamayacak.

İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal edenlere getirilen pazarlama ve satış kısıtlaması denetimlerine 15 Eylül 2022 tarihi itibarıyla başlanacak.

Satış kayıtları günlük olarak takip edilecek

Kamuoyunda 6 ay ve 6 bin kilometre pazarlama ve satış kısıtlaması olarak bilinen düzenlemeye yönelik denetimler, Ticaret Bakanlığınca 3 farklı kanal üzerinden gerçekleştirilecek.

Türkiye Noterler Birliği tarafından tüm ayrıntılarıyla birlikte Ticaret Bakanlığına iletilen ikinci el motorlu kara taşıtı satış kayıtları günlük takip edilecek.

Yarından itibaren ilgili bilgi sistemi üzerinden günlük olarak 6 ay ve 6 bin kilometrenin altında yapılan satışlar sorgulama ekranları aracılığıyla takip ve kontrol edilecek. Yetki belgesiyle ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal edenlerin pazarlama ve satış kısıtlaması dahilindeki her bir satışına doğrudan idari para cezası uygulanacak.

Ticari faaliyet kapsamında (bir takvim yılında 3’ten fazla satış yapan) yetki belgesi olmadan doğrudan veya vekaleten otomobil ve arazi taşıtı satışı yapan gerçek veya tüzel kişilerin 6 ay ve 6 bin kilometrenin altındaki satışları tespit edilecek ve söz konusu satışlara ilişkin izahat talep edilecek.

Yapılan inceleme neticesinde ticari faaliyet kapsamında yapıldığı tespit edilen bu tür satışların her biri için satış yapan gerçek veya tüzel kişilere idari para cezası uygulanacak. Bu kişilere ayrıca yetki belgesi bulunmaksızın ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti faaliyetinde bulunmaktan da idari para cezası verilecek.

Satış kayıtları üzerinden yapılan denetimlerde ekspertiz raporu alma ve bu raporu notere ibraz etme yükümlülüğü de kontrol edilecek.

Yetki belgesi olsun ya da olmasın ticari faaliyet kapsamında otomobil ve arazi taşıtı satışı yapan herkesin, her bir satıştan en fazla 3 gün önce ekspertiz raporu alma ve bu raporu noter satışı sırasında notere ibraz etme yükümlülüğü bulunuyor. Satış kayıtları üzerinden Ticaret Bakanlığınca yapılacak denetimler kapsamında bu yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında da ayrıca idari para cezası uygulanacak.

İş yerleri denetlenecek

Yarından itibaren Ticaret İl Müdürlükleri vasıtasıyla 81 ilde oto galericiler, araç kiralama firmaları ve yetkili bayilerde iş yeri denetimleri yapılarak 6 ay ve 6 bin kilometrenin altındaki taşıtlara yönelik pazarlama ve satış faaliyetleri incelenecek.

Ticaret İl Müdürlükleri tarafından gerçekleştirilecek iş yeri denetimleri belirli aralıklarla bu alanda faaliyet gösteren tüm işletmeler nezdinde devam edecek.

Ayrıca, 6 ay ve 6 bin kilometre kısıtlaması kapsamındaki taşıtların satış veya pazarlamasının yapıldığına yönelik şikayetler kapsamında Ticaret İl Müdürlükleri tarafından doğrudan iş yeri denetimleri gerçekleştirilecek.

Söz konusu kısıtlamalar kapsamındaki taşıtların bu işletmelerde pazarlanmasına yönelik faaliyetlerin tespit edilmesi halinde durum tutanak altına alınarak düzenlemeye aykırılık teşkil eden hususu destekleyici bilgi ve belgeler ile birlikte Ticaret Bakanlığına iletilecek.

Taşıt ilanları denetlenecek

İlan sitelerinde pazarlaması yapılan taşıtlara ilişkin ilan bilgileri düzenli olarak bu sitelerden temin edilerek söz konusu pazarlama ve satış faaliyetleri de takip edilecek.

Yapılan takip, kontrol ve denetimler neticesinde 6 ay ve 6 bin kilometre pazarlama ve satış kısıtlamasına aykırı hareket eden oto galericiler, araç kiralama firmaları, yetkili bayiler ile ticari faaliyet kapsamında satış yapan tüm gerçek veya tüzel kişilere her bir satış için ayrı ayrı olmak üzere idari para cezası uygulanacak.

ABD’de yüksek seyreden enflasyon nedeniyle Fed’in ‘şahin’ tutumunu koruması bekleniyor

ABD‘de ağustosta beklentilerin üzerinde gelerek yavaşlama umutlarını boşa çıkaran enflasyon, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasında “şahin” tutumunu koruyacağına ve gelecek hafta üçüncü kez 75 baz puanlık faiz artırımına gideceğine yönelik beklentileri güçlendirdi.

ABD Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı son veriler, Amerikalıların yaşam maliyetinin önceki aylara kıyasla yavaş da olsa artmaya devam ettiğini ortaya koydu.

Ülkede Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), ağustosta aylık bazda beklentilerin aksine yüzde 0,1 artarken, yıllık bazda yüzde 8,3 ile beklentilerin üzerinde yükseldi.

Piyasa beklentileri, TÜFE’nin bu dönemde aylık yüzde 0,1 azalırken, yıllık yüzde 8,1 artması yönündeydi.

Ağustosta beklenenden az da olsa yavaşlamasını sürdürerek 4 ayın en düşük seviyesine gerileyen yıllık enflasyon, haziranda yüzde 9,1 ile 41 yılın zirvesine çıkmasının ardından temmuzda yüzde 8,5’e gerilemişti.

Gıda ve barınma fiyatlarındaki tarihi artışlar dikkati çekti

Enflasyon raporunda, ağustos ayında gıda ve barınma fiyatlarındaki artışların benzin fiyatındaki düşüşü gölgelediği görüldü.

Söz konusu dönemde gıda ve barınma fiyatlarındaki tarihi seviyelerdeki artışlar dikkati çekti.

Gıda fiyatları ağustosta aylık yüzde 0,8 ve yıllık yüzde 11,4 artarken, gıda enflasyonu yıllık bazda Mayıs 1979’dan bu yana kaydedilen en yüksek seviyeye ulaştı.

ABD’de hızla artan kiralar nedeniyle barınma maliyeti de aynı dönemde aylık yüzde 0,7 ve yıllık 6,2 arttı. Barınma maliyetindeki yıllık artış, Ağustos 1990’dan bu yana en yüksek seviyeyi kaydetti.

Bu dönemde sağlık hizmetlerindeki fiyat artışı da enflasyona en çok katkıda bulunan kalemlerden biri olarak öne çıkarken, sağlık sigortasının maliyeti ağustosta yıllık bazda yüzde 24,3 ile tüm zamanların en yüksek artışını kaydetti.

Son dönemde düşüş gösteren enerji fiyatları ise ağustosta aylık yüzde 5 azalırken, yıllık yüzde 23,8 arttı. Enerji kalemi altındaki benzin fiyatları da aynı dönemde aylık yüzde 10,6’lık azalışa karşın yıllık yüzde 25,6 yükseldi.

100 puanlık faiz artışı ihtimali yeniden gündemde

Beklenenden yüksek gelen enflasyon oranı, Fed’in fiyat artışlarını kontrol altına almaktan uzakta olduğunu gösterdi.

Yüksek seyrini koruyarak piyasalarda hayal kırıklığına neden olan enflasyon verisi, Fed’in haziran ve temmuz toplantılarının ardından gelecek haftaki toplantısında da üçüncü kez 75 baz puanlık faiz artışına gideceğine yönelik beklentileri güçlendirirken, 100 baz puanlık faiz artışı ihtimalini de yeniden gündeme getirdi.

Enflasyon verisinin ardından para piyasalarında, Fed’in 20-21 Eylül’deki toplantısında yüzde 66 ihtimalle 75 baz puan ve yüzde 34 ihtimalle 100 baz puan faiz artıracağı fiyatlanmaya başladı.

Nomura analistleri de yukarı yönlü enflasyon risklerinin ortaya çıkması nedeniyle Fed’in gelecek haftaki toplantısında faiz oranını 100 baz puan artırabileceğini belirtti.

“Faiz oranlarını 75 baz puan daha yükseltmekten başka seçenek bırakmıyor”

American Enterprise Institute (AEI) Kıdemli Uzmanı Desmond Lachman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Hayal kırıklığı yaratan enflasyon rakamları, Fed’e gelecek hafta yapacağı politika toplantısında faiz oranlarını 75 baz puan daha yükseltmekten başka seçenek bırakmıyor.” dedi.

Bu durumun gelecek yılın başlarında ekonomide “sert iniş” riskini artırdığını belirten Lachman, Fed’in para politikasında izlemeye devam ettiği “şahin” tutumun yalnızca hisse senedi ve konut piyasası balonlarının daha hızlı patlamasına neden olmayacağını, aynı zamanda ABD dolarının artmasına ve gelişmekte olan piyasa ekonomilerinden sermaye dönüşünü hızlandırarak yurt dışındaki ekonomik durumu daha da zorlaştıracağını aktardı.

Lachman, “Fed sonunda enflasyonu düşürmeyi başaracak, ancak bunun ABD ekonomisine önemli bir maliyeti olacak.” diye konuştu.

“Bir resesyon olasılığı açıkça arttı ancak ne ölçüde olacağı belirsiz”

Daha önce Fed’de görev yapan AEI Kıdemli Uzmanı Steven Kamin de TÜFE verilerinin hayal kırıklığı yarattığını ve enflasyonu düşürmenin uzun ve zorlu bir iş olacağını gösterdiğini söyledi.

Verilerin gelecek hafta beklenen 75 baz puanlık faiz artışının kaderini de hemen hemen belirlediğine işaret eden Kamin, “Bir resesyon olasılığı açıkça arttı, ancak ne ölçüde olacağı belirsiz.” dedi.

ING Uluslararası Başekonomisti James Knightley de güçlü enflasyonun Fed’i “şahin” yolunda tutacağını ifade etti.

Enflasyon verilerinin şaşırttığını belirten Knightley, Fed’in daha yüksek bir faiz oranına çıkma ihtimalini artırdığını kaydetti.

Bakan Kurum: Sosyal konut projesine saat 11.00 itibarıyla 140 bin başvuru yapıldı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, TOKİ aracılığıyla inşa edilecek sosyal konut projesine saat 11.00 itibarıyla 140 bin başvuru yapıldığını açıkladı.

Bakan Kurum, “Cumhuriyet Tarihinin En Büyük Sosyal Konut Hamlesi Basın Buluşması” programı öncesinde, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle sabah kahvaltısında bir araya geldi.

Kurum, burada yaptığı açıklamada, “(Sosyal konut projesi) Aldığımız veriye göre saat 11.00 itibarıyla 140 bin başvuru yapıldı.” dedi.

Tarihi projede ilk etapta yapılacak konutların bölge ve illere göre sayıları belli oldu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın detaylarını açıkladığı proje kapsamında, 500 bin sosyal konut ve 50 bin iş yeri yapılacak. Ayrıca, TOKİ tarafından elektrik, su, doğal gaz altyapıları ve planları tamamlanmış, inşaata hazır 250 bin konut arsası sunulacak.

Projenin ilk etabında yapımına başlanacak 250 bin sosyal konutun temeli yılbaşında atılacak ve 2 yıl içinde tamamlanacak.

Toplam 422 milyar liralık yatırımla gerçekleştirilecek proje kapsamında, 2 trilyon liradan fazla ekonomik hareketlilik sağlanması, en az 100 bin yeni istihdam oluşturulması öngörülüyor.

Kentsel dönüşümde de öncü rol oynayacak projenin ilk etabıyla 1 milyondan fazla kişinin güvenli konutlara taşınması hedefleniyor. Projenin, kira ve konut fiyatlarının düşürülmesinde de etkili olacağı tahmin ediliyor.

Marmara bölgesine 78 bini aşkın konut

Proje kapsamında, il ve bölgelere nüfus ve ihtiyaca göre farklı sayılarda konut inşa edilecek. Bu çerçevede, en fazla konut, 78 bin 650 ile Marmara bölgesinde yapılacak.

Bu bölgenin ardından ikinci sırada yer alan İç Anadolu’ya 42 bin 508 konut inşa edilecek. İç Anadolu bölgesini, 30 bin 300 konutla Ege, 30 bin 36 ile Akdeniz, 29 bin 624 ile Güneydoğu Anadolu takip edecek.

Karadeniz bölgesine 22 bin 410, Doğu Anadolu bölgesine de 16 bin 903 konut yapılacak.

Bölge bazında en fazla konutun inşa edileceği iller Marmara’da İstanbul, İç Anadolu’da Ankara, Ege’de İzmir, Akdeniz’de Antalya, Güneydoğu Anadolu’da Gaziantep, Karadeniz’de Samsun, Doğu Anadolu’da Van olacak.

İllere göre konut sayıları

Ülke genelinde ilk etapta planlanan 250 bin konutun 50 bini İstanbul’da yapılacak. Bu ili 18 bin konutla Ankara, 12 bin 400 ile İzmir izleyecek.

Üç büyükşehri takip eden Gaziantep’te 10 bin 24 konut inşa edilecek. Bu şehirlerin ardından, konut sayılarına göre illerin yüksekten düşüğe doğru sıralaması şöyle:

“Bursa 8 bin 650, Konya 7 bin 500, Antalya 7 bin 100, Adana 6 bin 356, Şanlıurfa 6 bin, Kocaeli 5 bin 200, Mersin 5 bin 100, Diyarbakır 4 bin 800, Kayseri 4 bin 510, Hatay 4 bin 450, Manisa 4 bin 100, Balıkesir 3 bin 750, Samsun 3 bin 750, Van 3 bin 200, Kahramanmaraş 3 bin 101, Tekirdağ 3 bin 100, Aydın 2 bin 950, Denizli 2 bin 950, Sakarya 2 bin 750, Muğla 2 bin 600, Eskişehir 2 bin 499, Afyonkarahisar 2 bin 450, Mardin 2 bin 400, Trabzon 2 bin 300, Malatya 2 bin 251, Erzurum 2 bin 100, Sivas 2 bin 56, Ordu 2 bin 50, Çorum 1800, Kütahya 1800, Adıyaman 1750, Batman 1750, Elazığ 1651, Osmaniye 1550, Isparta 1515, Tokat 1500, Giresun 1450, Şırnak 1450, Zonguldak 1450, Edirne 1350, Yozgat 1302, Ağrı 1250, Çanakkale 1250, Aksaray 1212, Muş 1150, Düzce 1100, Rize 1100, Nevşehir 1069, Kastamonu 1058, Kırklareli 1050, Uşak 1050, Bitlis 1000, Niğde 1000, Çankırı 951, Amasya 950, Siirt 950, Kırşehir 939, Bolu 902, Burdur 864, Erzincan 847, Hakkari 804, Bingöl 800, Kars 800, Yalova 800, Karaman 751, Bilecik 750, Kırıkkale 719, Karabük 700, Sinop 600, Bartın 550, Iğdır 550, Artvin 500, Kilis 500, Gümüşhane 398, Bayburt 252, Ardahan 250, Tunceli 250.”

44 günlük savaşın yıl dönümü: Güney Kafkasya’da yeni dengeler ve fırsatlar

Tam bir sene önce 27 Eylül 2020 sabahı Ermenistan’ın devam eden provokasyonlarının ardından Ermenistan ile Azerbaycan arasında yeniden savaş başladığında dünya genelinde çatışmaların seyrine dair belirsiz bir hava mevcuttu. İster bölge uzmanı ister siyasetçi ister diplomat isterse de sıradan yurttaş olsun, çoğunluk aynı soruyu sormaktaydı: Ermenistan ile Azerbaycan arasında her zamanki ateşkes ihlallerinden birisi ya da kısa süreli bir çatışma mı yaşanıyor yoksa bu kez farklı bir süreç mi işleyecek?

Aslında bu sorunun sorulması çok da yersiz değildi. Zira sadece son 12 yıl zarfında Mart 2008’de, Ocak ve Eylül 2009’da, Haziran, Ağustos ve Eylül 2010’da ve Kasım 2014’te yoğun ateşkes ihlalleri yaşandı. Nisan 2016’da ve Temmuz 2020’de ise yaşanan çatışmaların yoğunluğu ve verilen kayıpların ağırlığı dolayısıyla iki ülke kamuoyu ve uluslararası toplum yeni savaş beklentisi içerisine girse de 4-5 günde çatışmalar zayıflamış ve eski seyrine dönmüştü. Dolayısıyla başlayan çatışmaların uzun süreli bir savaş şeklinde devam edip etmeyeceğine ilişkin farklı senaryolar gündeme geldi. Önemli bir kesim savaşın çok kısa sürede Rusya’nın devreye girmesiyle sona ereceğini iddia etti.

Savaşın başlaması ve ilk sonuçları

Temmuz 2020 provokasyonu ile amacına ulaşamayan Ermenistan’ın yoğun bir biçimde silahlan(dırıl)ması yeni bir tahrik hazırlığının habercisi olarak görüldü. Sadece Temmuz 2020’deki çatışmaların ardından Rusya ve diğer bazı ülkelerden Ermenistan’a bin tondan daha fazla askeri mühimmat, ayrıca Orta Doğu’dan yaklaşık 300 PKK/YPG üyesi terörist taşındığı resmi kaynaklarca açıklanmıştı. Bu bilgiler askeri mühimmatın ve teröristlerin geçtiği ülkeler tarafından da doğrulanmıştı.

Fakat ne BM ne Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu Eşbaşkanları ne de diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlar etkili adımlar attı ve nihayetinde savaşın başlaması sürpriz olmadı. Azerbaycan, Ermenistan’ın provokasyonlarına bu kez son verme kararlılığını ortaya koydu.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 25 Eylül 2020 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na seslenirken, Ermenistan’ın dış askeri destekle büyük bir provokasyona daha hazırlandığı konusunda uyarıda bulunmuş, uluslararası kuruluşları bunu önlemeye davet etmişti. Fakat ne BM ne Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu Eşbaşkanları ne de diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlar etkili adımlar attı ve nihayetinde savaşın başlaması sürpriz olmadı. Azerbaycan, Ermenistan’ın provokasyonlarına bu kez son verme kararlılığını ortaya koydu. BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Azerbaycan, topraklarındaki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesini öngören 822 (30 Nisan 1993 tarihli), 853 (27 Temmuz 1993 tarihli), 874 (14 Ekim 1993 tarihli) ve 884 (11 Kasım 1993 tarihli) saylı kararlarını uygulamak, toprak bütünlüğünü sağlamak üzere meşru müdafaa hakkı çerçevesinde karşı saldırı başlattı.

Savaşın yeniden başlaması üzerine İlham Aliyev 27 Eylül’de önce ulusa sesleniş konuşması yaptı, ardından Güvenlik Konseyi’ni topladı. Çok sayıda yabancı ülke her iki tarafa ateşkes çağrısı yaptı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres başta olmak üzere uluslararası kurumlar ve yetkilileri, yabancı devlet ve hükümet başkanları iki ülke liderleriyle yaptıkları görüşmelerde sorunu barışçıl yollarla çözme çağrısında bulundular. Türkiye Azerbaycan’ı tam ve açık bir biçimde destekleyerek bunun hem kardeşlikten, bir millet-iki devlet olmaktan hem de uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerine getirilmesine yönelik beklentiden kaynaklandığını ifade etti. 29 Eylül’de toplanan BMGK de tarafları acilen çatışmaları durdurmaya ve sorunu barışçıl yollarla çözmeye davet etti. Azerbaycan savaşı durdurmak için ise tek koşulun Azerbaycan toprakları üzerindeki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi olduğunu ifade etti. Ermenistan yönetiminin işgali hemen sona erdirmesi ya da hiç olmazsa sona erdirmek için makul bir takvim sunması gerektiği ifade edildi. Bu olmadığı takdirde Azerbaycan’ın, tüm topraklarını işgalden kurtarıncaya ve toprak bütünlüğünü tam olarak sağlayıncaya kadar savaşacağı vurgulandı.

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ulusa seslenişinde ve yabancı televizyon kanallarına açıklamalarında birkaç kere “Türkiye olmasaydı Ermeni yanlısı güçler, ülkeler soruna müdahale ederek bize ciddi sıkıntı yaşatabilirlerdi” ifadesini kullandı ve Türkiye’ye teşekkür etti.

Savaşın ilk aşamasından itibaren Azerbaycan, işgalci Ermenistan üzerinde büyük bir üstünlük sağladı. Topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarırken karşı tarafa çok ciddi kayıplar verdirdi. Azerbaycan ordusu ve kamuoyu savaşın başından sonuna kadar psikolojik üstünlüğü elinde tuttu.

Ermenistan beklediği dış askeri desteği Azerbaycan’ın aldığı önlemler ve Türkiye’nin dengeleyici rolü dolayısıyla alamadı. Özellikle savaşın en kritik aşamasında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde Türkiye’nin kırmızı çizgilerini aktararak, “Bunlar aşılırsa babamızın oğlu olsa gözümüz görmez” ifadelerini kullanması Azerbaycan yönetimi tarafından da çok ciddi bir dengeleyici unsur olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ulusa seslenişinde ve yabancı televizyon kanallarına açıklamalarında birkaç kere “Türkiye olmasaydı Ermeni yanlısı güçler, ülkeler soruna müdahale ederek bize ciddi sıkıntı yaşatabilirlerdi” ifadesini kullandı ve Türkiye’ye teşekkür etti.

Savaşı durdurmaya yönelik çabalar ve 10 Kasım Bildirisi

27 Eylül’de savaşın yeniden başlamasının ve yıkıcı etkilerinin hissedilmesinin hemen ardından bazı devletler ve uluslararası kuruluşlar taraflara ateşkes çağrısı yaptılar. Ateşkes konusunda üç kez (10 Ekim, 17 Ekim ve 26 Ekim tarihlerinde) Rusya, Fransa ve ABD’nin arabuluculuğu ile uzlaşmaya varıldı. Fakat esasen çatışmalar hiç durmadı. Ermenistan’ın “yeni toprak işgali için yeni saldırılar” söylem ve politikası, çatışma bölgesinden uzak sivil yerleşim yerlerini hedef alması, Azerbaycan’ın ise BMGK’nin dört kararı başta olmak üzere uluslararası kuruluşların soruna ilişkin aldıkları kararların uygulanması ve kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma konusundaki ısrarı, tarafların ortak noktaya gelme ihtimalinin zayıf, tam aksine çatışmaların taraflardan birinin zaferiyle sonuçlanması ihtimalinin yüksek olduğunu göstermekteydi.

Savaş, uluslararası hukuka göre tamamen haklı gerekçeleri olan, 1990’ların başındakinden daha güçlü ve kararlı ancak bu kez aynı zamanda Rusya karşısında Türkiye’nin dengeleyici rolünü de gerektiği kadar hisseden Azerbaycan’ın askeri ve psikolojik üstünlüğüyle devam etti. Son iki günde özellikle sorunun kaderinde kilit noktalardan biri ve kimilerine göre en önemlisi kabul edilen, aynı zamanda özel bir sembolik anlam yüklenen Şuşa’nın Ermenistan işgalinden kurtarılması ve Azerbaycan ordusunun Hankendi’ye birkaç kilometre yaklaşmasıyla savaşın kaderi artık belli olmuştu.

9 Kasım günü Azerbaycan’da herkes savaşın kısa sürede Ermenistan’ın tam askeri yenilgisiyle sona ereceğini beklerken akşam saatlerinden itibaren ilginç gelişmeler dizisi başladı: Önce bir Rus helikopterinin Ermenistan-Azerbaycan sınırında Azerbaycan’dan ateşlenmiş bir füzeyle düşürülmesi, Ermenistan’dan (Ermenistan ordusu ya da ülkedeki başka bir güç tarafından) Şuşa’ya ve Bakü’ye iki büyük füze fırlatıldığı ve füzelerin havada imha edildiği iddiası, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından sosyal medyada paylaşılan “ağır koşullarda barış anlaşması” imzaladıklarına ilişkin haberin ardından içinde ciddi sürprizler de bulunan Barış Bildirisi’nin imzalanması.

Buna karşın, Ermenistan tarafında iktidar, savaşı sona erdirmeye yönelik bu adımla çok kötü durumdayken tamamen yok olma riskini ortadan kaldırdıklarını (yani, kötünün iyisini tercih ettiklerini) iddia etti. Sonraki süreçte Ermenistan’da çok ciddi siyasal, toplumsal ve askeri krizler yaşansa da Paşinyan iktidarı erken seçimleri de kazanarak konumunu muhafaza etti.

Rusya’nın arabuluculuğuyla Azerbaycan ile Ermenistan arasında 10 Kasım 2020’de imzalanan bildiriyle sona erdirilen süreç Azerbaycan tarafında önemli ölçüde zafer, Ermenistan tarafında ise ciddi ölçüde hezimet (ve ihanet) olarak değerlendirildi. Azerbaycan tarafında toprakların tamamen kurtarılmadan durulması ve Rus barış gücünün bölgeye adeta oldu-bittiyle yerleşmesi tepkilere neden olsa da kamuoyunun önemli kısmı gelişmeleri olumlu karşıladı. Buna karşın, Ermenistan tarafında iktidar, savaşı sona erdirmeye yönelik bu adımla çok kötü durumdayken tamamen yok olma riskini ortadan kaldırdıklarını (yani, kötünün iyisini tercih ettiklerini) iddia etti. Sonraki süreçte Ermenistan’da çok ciddi siyasal, toplumsal ve askeri krizler yaşansa da Paşinyan iktidarı erken seçimleri de kazanarak konumunu muhafaza etti.

10 Kasım tarihli Ortak Bildiri her ne kadar savaşı durdurması ve savaş sonrasındaki belirli bir sürece ilişkin plana sahip olması bakımından önemli bir belge olarak görülse de kalıcı barışın sağlanması için savaş sonrası düzenin tüm ayrıntılarını aksettiren geniş bir barış planına ihtiyaç olduğu aşikâr. Nitekim savaşın üzerinden 1 yıl, 10 Kasım Bildirisi’nin üzerinden yaklaşık 10 ay geçmesine rağmen hala barış anlaşması imzalanmamış durumda.

Kapsamlı ve kalıcı barış için zemin hazır

Azerbaycan 10 Kasım Bildirisi’nin hemen ardından olumlu bir vizyon sergileyerek barış inşa etmenin önemine dikkat çekti. Azerbaycan’ın yaklaşımına göre Ermenistan dahil olmak üzere tüm bölge ülkeleri birbirlerinin toprak bütünlüklerine ve egemenliklerine saygı esasında ilişkileri normalleştirmeli, bölgeyi barış, refah ve iş birliği bölgesine dönüştürmek için tüm olanaklar kullanılmalıdır. Bu doğrultuda Zengezur koridoru dahil olmak üzere tüm bölgesel ulaşım olanakları canlandırılmalı ve yenileri inşa edilmeli.

Azerbaycan yönetimi bu çerçevede işgalden kurtarılmış tüm topraklarda mayın temizleme, durum tespit ve yeniden yapılanma çalışmalarına başladı. Bölgede 3 havaalanının yapılması planlandı, 5 Eylül 2021 itibarıyla Fuzuli Havaalanının yapımı tamamlanarak ilk uçak seferi gerçekleştirildi.

Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan ile ilişkilerin yukarıda ifade edilen çerçevede, uluslararası hukuka ve iyi komşuluk ilkelerine uygun bir şekilde gelişmesine yönelik beklentilerini defalarca ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Aliyev bölgesel iş birliği için “Altılı” (Azerbaycan, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, İran ve Rusya) iş birliği modelini sürekli gündemde tutuyor.

Ermenistan’daki savaşı yeniden başlatma çabalarına ve bu çabalara verilen dış desteğe karşı Azerbaycan-Türkiye ortaklığı güçlendirildi. Ağdam’da kurulan Türkiye-Rusya Ortak Gözlem Merkezi ile Rus barış gücünün bölgedeki varlığı dengelendi ve ayrıca tarihi öneme sahip Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi ile ilişkiler müttefiklik boyutuna taşındı. Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan ile ilişkilerin yukarıda ifade edilen çerçevede, uluslararası hukuka ve iyi komşuluk ilkelerine uygun bir şekilde gelişmesine yönelik beklentilerini defalarca ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Aliyev bölgesel iş birliği için “Altılı” (Azerbaycan, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, İran ve Rusya) iş birliği modelini sürekli gündemde tutuyor.

Sonuç olarak, 44 günlük savaş ve elde edilen zafer sadece Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması, BMGK’nin ilgili dört kararı başta olmak üzere uluslararası kuruluşların kararlarının uygulanması sonucunu doğurmadı, aynı zamanda Ermenistan dahil olmak üzere genel olarak Güney Kafkasya ve çevresindeki üç ülkeyi de kapsayacak iş birliği açısından imkanlar ortaya çıkardı. Bu imkanların değerlendirilmesi yönünde Azerbaycan ve Türkiye’nin ısrarlı davetleri diğer ülkeler tarafından da olumlu karşılandığı takdirde refah ve iş birliği bölgesi inşa etmek mümkün olacak. Aksi takdirde, özellikle Ermenistan bölgedeki sorunlar ve düşmanlıklar üzerinden çıkar sağlamaya çalışan dış güçlerin oyunlarına alet olmaya devam ederse, bundan tüm bölge, fakat özellikle de Ermenistan zararlı çıkacak.

[Azerbaycan Devlet Gümrük Akademisi Daire Başkanı olan Araz Aslanlı aynı zamanda Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkanıdır]

İngiltere’de şoför krizi imalat, gıda ve enerji sektörlerine yayılıyor

İngiltere‘nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasıyla AB vatandaşı olan nakliye aracı sürücülerinin sayısının azalması ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ülkede gıda sektöründen, imalat ve enerji sektörüne kadar uzanan sorunlara neden oldu.

İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) verilerine göre, ülkede 2020 yılının ilk çeyreğinde 301 bin 497 olan tır ve kamyon şoförü sayısı, 2021 yılının ikinci çeyreği itibarıyla 232 bin 942’ye geriledi.

Talep karşısında yetersiz kalan tır ve kamyon şoförü sayısı, lojistik sektöründe ciddi aksamalara neden olurken kısa zamanda çözüm bulunamaması durumunda ülke ekonomisinin tüm unsurlarını etkileyebilecek nitelikte bir riske dönüşme potansiyeli taşıyor.

İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla göçmenlik statüsündeki belirsizlikler nedeniyle son dönemde artan sayıda AB vatandaşının tır ve kamyon şoförünün kendi ülkelerine dönmeyi tercih etmesi, ardından salgın ortamındaki olumsuz koşullar krizin ortaya çıkışında en önemli unsurlar olarak öne çıkıyor.

Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) verilerine göre, İngiltere’de 2020 yılının başında 37 bin olan AB vatandaşı tır ve kamyon şoförü aktif olarak hizmet verirken, bu sayı şu anda 24 bin 350’e gerilemiş durumda.

İngiltere’de uzmanlar, ülkede nakliye şoförlerinin toplam sayısının hali hazırda ihtiyaç duyulanın yaklaşık 100 bin altında olduğunu belirtiyor.

Nakliye sektörünü temsil eden Road Haulage Association (RHA) adlı kuruluşun raporuna göre, nakliye aracı sürücülerinin sayısındaki azalışın başlıca sebepleri “sürücülerin emekli olması”, “İngiltere’nin AB’den ayrılması”, “IR35 olarak bilinen maaş bordolarındaki bazı değişiklikler”, “sürücülerin başka sektörleri seçmesi” ve “düşük ücretler ve salgın” olarak sıralanıyor.

Rapora göre tır ve kamyon şoförleri emekliliğe yaklaşmış bir iş gücü olması açısından dikkati çekiyor.

İngiltere’de tır ve kamyon şoförlerinin ortalama yaşı 55 iken, 25 yaşının altındaki sürücülerin oranı ise yüzde 1’in altında kalıyor.

ONS verilerine göre, ülkede 2010 yılında 7 bin 500 tır ve kamyon şoförü emekli olurken, 2020’de bu rakam 10 bine yükseldi.

Kriz önce perakende sektöründe hissedildi

2020 yılının başından bu yana giderek büyüyen nakliye krizi, son aylarda başkent Londra’daki çeşitli marketlerde, özellikle sebze ve meyve ürünleri ile hazır suların satışa sunulduğu , rafların boş kalmasına neden oldu.

İngiltere’nin en büyük süpermarket zincirlerinden Tesco, şoför sıkıntısının devam etmesi durumunda, Noel öncesinde müşterilerin panik halinde marketlere yönelebileceği konusunda hükümeti uyardı.

Ülkenin önde gelen süpermarket zincirlerinden Morissons ise, nakliye sektöründeki şoför sayısının talep karşısında yetersiz kalmaya devam etmesi durumunda, marketlerdeki ürün fiyatlarının artmasına neden olabileceğini bildirdi.

Coca Cola’nın İngiltere biriminden (Coca Cola Europacific Partners) yapılan açıklamada, ülkede bazı marketlerde diyet kola tedarik edilemediği belirtilirken, restoran zinciri Nandos, nakliye sorunları nedeniyle ülkedeki 55 restoranın kapatılacağını duyurdu.

McDonalds ise yakın zamanda, tedarik zincirindeki aksamaları gerekçe göstererek, milkshake ve şişelenmiş içeceklerin satışını durdurdu.

İngiltere Merkez Bankası’nın (BoE) bu yılın nisan, mayıs ve hazirandaki iş koşullarına ilişkin değerlendirmede, nakliye sektöründeki gecikmelerin, mobilya, araba parçaları ve elektrikli eşyalar gibi bazı ürünlerin eksikliğinin yaşanmasına neden olduğu tespitinde bulunmuştu.

İngiltere Ulaştırma Bakanlığı, tır ve kamyon şoförü eksikliği nedeniyle bazı süpermarketlerde rafların boş kalmasının ve benzin istasyonlarındaki uzun kuyrukların önüne geçebilmek için 5 bin akaryakıt tankeri ve gıda kamyonu sürücüsüne aralık sonuna kadar geçici vize verileceğini duyurdu.

Enerji sektörüne domino etkisi

İngiltere’de enerji şirketi BP ve Tesco Alliance’ın, ülkede “çok az sayıda” petrol istasyonunun kapatılacağını duyurmasının ardından benzin istasyonları önünde uzun kuyruklar oluştu.

BP ve Tesco Alliance’ın, ülkede yeterli sayıda nakliye aracı sürücüsü olmaması nedeniyle az sayıda petrol istasyonunun geçici olarak kapatılacağını duyurması araç sahipleri arasında endişeye neden oldu.

Geçen hafta sonu, istasyon sayılarının azalmasıyla benzin sıkıntısı yaşayacağını düşünen araç sahipleri başkent Londra’daki benzin istasyonlarının önünde uzun kuyruklar oluşturdu.

İngiltere Ulaştırma Bakanı Grant Shapps, geçen hafta, ülkede nakliye aracı sürücülerinin gelen talebe yetersiz kalması sonucu bazı petrol istasyonlarının kapanmasına ilişkin halka itidal çağrısında bulunmuştu. Shapps, ülkede rafinerilerin bolca yakıta sahip olduğunu belirterek, halktan akaryakıt alışverişlerini normal şekilde sürdürmesini istemişti.

Gerekmesi halinde acil durum planına göre İngiliz askerlerinin akaryakıt nakliye araçlarını kullanması için görevlendirilebileceğini kaydeden Shapps, “Eğer gerçekten yardımcı olacaksa onları (göreve) getiririz.” ifadesini kullanmıştı.

Yapılandırma kanunu kapsamında 119 milyar 266 milyon liralık alacak yapılandırıldı

AA muhabirinin Hazine ve Maliye Bakanlığından aldığı bilgilere göre, 7326 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un hükümlerinden yararlanmak için öngörülen başvuru ve ilk taksit ödeme süreleri, Cumhurbaşkanı Kararı ile birer ay uzatılmıştı.

Bu çerçevede yapılandırma kanunundan yararlanmak isteyenlerin 30 Eylül Perşembe günü mesai saati bitimine kadar ilgili vergi dairelerine başvuruda bulunmaları gerekiyor.

Düzenlemeye mükellefler yoğun ilgi gösterdi. Kanundan yararlanmak için vergi dairelerine 4 milyon 760 bin mükellef başvurdu.

Bu kapsamda dün itibarıyla 119 milyar 266 milyon liralık alacak yapılandırılırken bu kapsamdaki alacaklara karşılık 9 milyar 405 milyon lira tahsilat yapıldı.

Başvurular, Gelir İdaresi Başkanlığının internet adresi “www.gib.gov.tr” veya e-Devlet (www.turkiye.gov.tr) üzerinden, vergi dairesine gelerek veya posta yoluyla gerçekleştirilebiliyor.

Kanun kapsamında, vergi ve prim borçları başta olmak üzere çok sayıda kamu kurum ve kuruluşuna olan kesinleşmiş borçların cezaları kaldırılarak güncelleniyor ve taksitle ödeme imkanı sağlanıyor. Ayrıca ihtilafların sonlandırılması amacıyla dava safhasında olan alacaklar da yapılandırılarak ödenebiliyor.

Yetkililer, vatandaşların son günleri beklemeden başvurularını yapmalarında yarar olduğunu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle mükelleflerin başvurularını vergi dairelerine gitmeden, elektronik ortamda yapmalarının kendileri ve çalışanlar açısından daha sağlıklı olacağını belirtiyor.

Öte yandan, yetkililer başvuru süresinin yeniden uzatılmasına yasal imkan bulunmadığını da hatırlattı.

Peşin ödemelerde indirim

Düzenleme kapsamında peşin ödemeler ve birinci taksit ödemeleri için son gün 1 Kasım 2021 olarak belirlendi. İkinci taksitin de 30 Kasım 2021’e kadar ödenmesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Kararı ile yapılandırılan borçların ilk taksit veya peşin ödenebileceği süre de 1 ay uzatıldı. Buna göre vergi dairelerine başvuran ve borçları yapılandırılan mükelleflerin ilk taksitlerini, peşin ödemeyi tercih etmişlerse peşin ödemelerini en geç 1 Kasım 2021’e kadar yapmaları gerekiyor.

Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ilk taksit ödemeleri ise en geç 30 Kasım 2021’e kadar yapılacak.

Yapılandırılan borçların peşin olarak 1 Kasım 2021’e kadar ödenmesi halinde, hesaplanan Yİ-ÜFE tutarından yüzde 90, idari para cezalarının aslından yüzde 25 indirim yapılacak.

Ödemeler, kredi veya banka kartlarıyla İnteraktif Vergi Dairesi üzerinden veya anlaşmalı bankalar aracılığıyla gerçekleştirilebilecek.

4420 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi dairelerine ve SGK’ye olan borçlara ilave olarak, Ticaret Bakanlığına bağlı gümrük müdürlüklerine, il özel idarelerine, belediyelere, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğine, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna, Türkiye Barolar Birliğine, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine, Türk Tabipleri Birliğine, Türk Diş Hekimleri Birliğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, Türk Veteriner Hekimleri Birliğine olan ve 7326 sayılı Kanun kapsamında bulunan borçların da başvuru ve ilk taksit ödeme süreleri 1 ay uzatılmıştı.

Yetkililer, 4420 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile başvuru ve ilk taksit ödeme sürelerinin 1 ay uzatıldığını ancak diğer taksitlerin ödeme sürelerinin uzatılmasına yönelik Kanun’da bir yetkinin bulunmaması nedeniyle diğer taksitlerin ödeme sürelerinde değişiklik olmadığını belirterek, Kanun kapsamında borçlarını yapılandıran vatandaşların bu hususa dikkat etmeleri gerektiğini bildirdi.

Yangın ve sel felaketi nedeniyle getirilen mücbir sebep halinde başvuru ve ödemeler

Yangın ve sel felaketi nedeniyle mücbir sebep hali ilan edilen yerdeki borçluların da 7326 sayılı Kanun’dan yararlanmak için başvurularını 30 Eylül Perşembe günü mesai saati bitimine kadar yapmaları gerekiyor. Ancak mücbir sebep halinde olan bu borçlular, taksit ödemelerini, 4419 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile mücbir sebep hali bitiminden itibaren ödenmek üzere yeniden belirlenen sürelerde yapabilecekler.

Türkiye’nin güney ve batısında sıcaklıklar 2-4 derece artacak

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre, bugün ülke genelinde yağış beklenmiyor.

Yurdun kuzeydoğu kesimlerinde hava parçalı ve yer yer çok bulutlu olacak. Diğer yerlerde havanın az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Gece saatlerinde Batı ve Orta Karadeniz’in iç kesimlerinde yer yer pus öngörülüyor.

Sıcaklıkların batı ve güney kesimlerde mevsim normallerinin 2-4 derece üzerinde, diğer yerlerde mevsim normalleri civarında seyretmesi bekleniyor.

Rüzgarın genellikle kuzeyli, güney kesimlerde batı ve güneybatı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette eseceği tahmin ediliyor.

Doğu Anadolu’da sıcaklıklar düşecek

Diğer taraftan yurdun doğusunda ise hava sıcaklığı, mevsim normallerinin 1 ila 3 derece altında seyredecek.

Meteoroloji 12. Bölge Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, bölge genelinde hava parçalı ve az bulutlu olacak.

Sıcaklığın mevsim normallerinin 1 ila 3 derece altında seyretmesi beklenen bölgede, rüzgar kuzeyden hafif, zaman zaman orta kuvvete esecek.

Gün içinde beklenen en yüksek sıcaklıklar Tunceli’de 29, Erzincan’da 26, Iğdır’da 25, Ağrı’da 24, Erzurum’da 22, Kars’ta 21, Ardahan’da 18 derece olacak.

Almanya’yı zorlu koalisyon pazarlığı bekliyor

Ülkede 20. Federal Meclis’i (Bundestag) belirlemek için yapılan genel seçimlerde, Sosyal Demokrat Parti (SPD) oyların yüzde 25,7’sini alarak birinci çıktı.

SPD’yi, yüzde 24,1 ile Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri, yüzde 14,8 ile Yeşiller, yüzde 11,5 ile Hür Demokrat Parti (FDP), yüzde 10,3 ile göçmen ve İslam karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi ve yüzde 4,9 ile Sol Parti takip etti.

Bu sonuçlara göre mecliste milletvekili dağılımı da şöyle oldu: SPD 206, CDU/CSU 196, Yeşiller 118, FDP 92, AfD 83, Sol Parti 39, SSW 1.

Meclis aritmetiğine göre ise hiçbir parti tek başına hükümeti kurmak için yeterli milletvekili sayısını bulamadı.

Bu sonuçlar, Angela Merkel sonrası dönemi belirlemek amacıyla partiler arasında çetin koalisyon pazarlığının yaşanacağını gösterirken, seçimden önce hiçbir parti AfD ile koalisyon görüşmeleri yapmayacağını, CDU ise Sol Parti ile herhangi bir hükümete girmeyeceğini açıklamıştı.

Hem SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz hem de CDU/CSU’nun başbakan adayı Armin Laschet, kendi liderliklerinde gelecek 4 yıl görev yapacak yeni hükümeti kurmak istediklerini açıkladı.

Seçimlerin ardından oluşan tabloda, 3 seçenekli koalisyon ihtimali bulunuyor.

Trafik lambası koalisyonunu

Mecliste en fazla milletvekili sayısına sahip SPD’nin öncelikle “trafik lambası koalisyonunu” için Yeşiller ve FDP ile üç partili hükümet kurmak amacıyla görüşmeler yapması bekleniyor.

SPD ve Yeşillerin liderleri, seçim programındaki ortak noktalardan dolayı bu ortaklığa sıcak bakıyor.

Ancak FDP kurmayları, vergi, finans ve iklim politikalarında SPD ve Yeşiller ile aralarında büyük farklılıkların bulunduğuna dikkati çekiyor.

Büyük koalisyon

2002’deki seçimlerden sonra ilk kez CDU/CSU’dan fazla oy alan SPD’nin liderliğinde kurulabilecek bir diğer koalisyon seçeneği ise “büyük koalisyon” olarak adlandırılan SPD-CDU/CSU koalisyonu.

8 yıldan beri koalisyon ortağı olarak hükümette bulunan bu iki partinin yeniden hükümet kurmasını iki partinin yöneticileri de istemiyor. Bu seçeneğin ancak diğer ihtimaller mümkün olmadığında gündeme gelmesi bekleniyor.

– Jamaika koalisyonu

Diğer bir seçenek ise partilerin renklerinin (siyah-yeşil-sarı) Jamaika bayrağını çağrıştırmasından dolayı CDU/CSU, Yeşiller ve FDP’nin oluşturacağı “Jamaika koalisyonunun” kurulması.

Bu partilerin kuracağı üçlü koalisyon ihtimali ise çok uzak görünmüyor, zira FDP Lideri Christian Lindner, katıldığı televizyon programında Jamaika koalisyonunu tercih ettiğini belirtmişti.

2017’deki seçimlerin ardından CDU/CSU, Yeşiller ve FDP arasında koalisyon görüşmeleri yapılmış, ancak FDP lideri son anda “Yanlış yönetmektense, yönetmemek daha iyi” ifadesini kullanarak, söz konusu koalisyon görüşmelerinden çekilmişti.

4 yıl önce iktidara gelme şansını bu şekilde yitiren Lindner, bu fırsatı bir kez daha kaçırmak istemiyor.

Başbakanlığı SPD’ye kaptırmak istemeyen CDU/CSU yöneticileri de bu seçeneğe sıcak bakıyor.

Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Markus Söder ise Laschet yönetiminde “mantık ittifakı” kurmak istediklerini belirterek, “Jamaika koalisyon fikrine kesinlikle inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

FDP en kilit parti

Almanya’daki seçimlerin ardından oluşan tabloda kilit parti konumuna gelen FDP, koalisyon görüşmelerinden mümkün olan en iyi sonucu çıkarmak ve pazarlık payını artırmak için tüm demokratik partilerle görüşeceğini açıkladı.

FDP Meclis Grubu Başkan Yardımcısı ve partinin yönetim kurulu üyesi Michael Theurer, Alman Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, koalisyon müzakerelerinde “tamamen özgür” olduklarını ve SPD ile görüşmeler yapmayı önceden dışlamadıklarını belirtti.

Theurer, CDU/CSU ile finans ve ekonomik konulardaki yakınlığından dolayı Jamaika koalisyonunu tercih ettiklerini ifade ederek, ancak bunun hiçbir şey yapmadan oluşacak bir şey olmadığını kaydetti.

Almanya’da üç ayrı partinin hükümet oluşturması yakın tarihte olağan bir durum değil. En son 1950’li yıllarda CDU’lu başbakan Konrad Adenauer döneminde ikiden fazla partiyle hükümet kurulmuştu. 1960’lı yıllardan sonra iki partinin bulunduğu hükümetler Almanya’yı yönetti.

Geçmişte Almanya’da mecliste en fazla milletvekiline sahip partinin, başbakanı belirlemediği dönemler de oldu.

1969 yılında SPD, mecliste CDU/CSU’dan daha az milletvekiline sahip olmasına rağmen FDP ile hükümeti kurmuş ve Willy Brandt başbakan olmuştu. Aynı şekilde Helmut Schmidt başkanlığında 1976 ve 1980’de SPD-FDP koalisyonları kurulmuştu.

Koalisyon şekli cumhurbaşkanı seçimini de etkileyebilir

Öte yandan Almanya’da gelecek yıl görev süresi sona erecek Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier’in bir kez daha seçilmesinde, kurulacak hükümetin etkili olması bekleniyor.

Buna göre SPD’nin liderliğinde bir hükümet kurulması durumunda, Steinmeier’in bir kez daha seçilme ihtimali yüksek olacak.

Ancak CDU/CSU’nun liderliğinde Yeşiller ve FDP ile hükümet kurulması halinde bu makamın, Yeşiller Partisinden bir kadın siyasetçiye verilmesi, Berlin’de konuşulanlar arasında yer alıyor.

Almanya’da uzmanlar yeni hükümetin kurulmasının aylar süreceğini ifade ediyor. 2017’de yeni hükümetin kurulması yaklaşık 6 ay sürmüştü. Yeni hükümet kurulana kadar mevcut hükümet, Başbakan Angela Merkel liderliğinde görevde kalacak.