Pakistan Başbakanı Han, İslam İşbirliği Teşkilatı’na ‘İslamofobi ile kararlı mücadele’ çağrısı yaptı

Pakistan‘ın başkenti İslamabad’da İİT’ye üye ülkelerin büyükelçileriyle bir araya gelen Başbakan İmran Han, burada yaptığı açıklamada, İslam ülkelerinin, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’e yönelik küfür içerikli ifadelerin 1,5 milyar Müslüman’ı yaraladığı ve bunun bir ifade özgürlüğü meselesi olmadığı konusunda Batılı ülkeleri ikna etmede başarısız olduğunu söyledi.

Han, ne zaman bir terör olayı meydana gelse Batılı ülkelerin tüm İslam dünyasını kötülediğine dikkat çekerek, bireysel eylemlerin tüm Müslümanların eylemiymiş gibi adlandırılmaması gerektiğini ifade etti.

“İslam’ı terörle bağdaştırmak haksızlık”

İslam’ın ve tüm Müslümanların, herhangi bir kişi tarafından işlenen terörün her türlüsünü ve tezahürünü şiddetle kınadığını belirten Han, “İslam’ı terörle bağdaştırmak kesinlikle haksızlık.” dedi.

İslam’ın “radikalizm ve terör” ile ilişkilendirilmesi ve İslamofobiye karşı kararlı şekilde mücadele edilmesi konusunda İİT’ye çağrıda bulunan Han, örgüte, uluslararası topluluğun, Müslümanların İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’e ve Kur’an-ı Kerim’e karşı derin sevgi ve hürmetlerini anlaması için birlikte çalışmayı teklif etti.

Avrupa Birliği ile görüşülecek iddiası

Öte yandan Başbakanlığa yakın bir kaynak, hükümetin Avrupa Birliği (AB) ile, Pakistan’daki dine küfür yasaları meselesi ile ülkenin AB’ye gümrüksüz ürün ihraç etmesini sağlayan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GSP+) statüsü arasında bir bağlantı bulunmadığı konusunda görüşeceğini iddia etti.

30 Nisan’da Avrupa Parlamentosu (AP), Pakistan’da “dine küfretme yasaları dolayısıyla azınlıklara yönelik artan suçlamalar” sonrası dini azınlıklara özgürlük verilmesi ve Pakistan’ın AB’ye gümrüksüz ürün ihraç etmesini sağlayan GSP+ statüsünün yeniden gözden geçirilmesine yönelik kararı kabul etmişti.

Söz konusu karara İslamabad yönetimi tepki göstermişti.

Hindistan’da Kovid-19 vaka sayısı 20 milyonu geçti

Hindistan Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, son 24 saatte 357 bin 229 yeni Kovid-19 vakasının tespit edilmesiyle toplam vaka sayısı 20 milyon 282 bin 833’e yükseldi.

Son 24 saatte 3 bin 449 kişinin hayatını kaybetmesiyle ölenlerin sayısı 222 bin 408, tedavisi süren hasta sayısı ise 3 milyon 447 bin 133’e çıktı.

Hindistan‘da Kovid-19 vakalarının nisanda başlayan hızlı tırmanışı sürüyor.

Birçok ülke, Hindistan’a salgınla mücadelesinde destek vermek için tıbbi ekipman yardımı yaptı.

İlk Kovid-19 vakasının 30 Ocak 2020’de kaydedildiği Hindistan’da günlük vaka sayısı yıl içinde artarak 16 Eylül 2020’de 97 bin 859’a kadar yükselmişti.

Salgının dönemsel zirve noktası olan bu tarihten itibaren günlük vaka sayıları aşağı yönlü seyre geçmiş, sonraki 4,5 ay boyunca istikrarlı şekilde azalarak 1 Şubat’ta 8 bin 587’ye kadar düşmüştü.

İlk dalganın ardından vaka eğrisi şubattan itibaren yukarı doğru sert bir yay çizerek yeni ve ilkinden çok daha büyük bir dalga meydana getirdi.

Vaka sayısı 4 Nisan’da 100 binin, 15 Nisan’da 200 binin, 21 Nisan’da 300 binin ve 30 Nisan itibarıyla 400 binin üzerine çıktı.

Vaka artışıyla orantılı olarak virüse bağlı ölümler de arttı. 20 Nisan’da 2 binin üzerine çıkan virüse bağlı günlük can kaybı sayısı, 27 Nisan itibarıyla 3 bini aştı.

Hindistan, dünyada en fazla günlük vaka ve ölümünün kaydedildiği ülke konumunda bulunuyor.

Uygulanan aşı sayısı 159 milyona yaklaşıyor

Hindistan Sağlık Bakanlığı, ülkede uygulanan aşı sayısının 158 milyon 932 bin 921 doza ulaştığını duyurdu.

Hindistan, ABD ve Çin’in ardından dünyada en fazla aşı yapılan ülke konumunda bulunuyor.

Virüsün bulaşıcı özelliği yüksek yeni tipleri yaygınlaşıyor

Hindistan’da Kovid-19’un mutasyona uğrayarak bulaşıcılığı artan türlerinin son dönemdeki vaka artışında etkili olduğu tahmin ediliyor.

Özellikle Güney Afrika, İngiltere ve Brezilya’da ortaya çıkan 3 mutasyonlu tür, uzmanlarca endişe kaynağı olarak görülüyor. Virüsün bu mutasyonları, Hindistan’da 30 Aralık 2020’den bu yana genetik sekansı çıkarılan 11 bin virüs numunesinin yüzde 7’sinde tespit edilmişti.

Öte yandan Hindistan’da ortaya çıkan ve “çift mutant” adı verilen yeni bir mutasyonun yayılması endişelere yol açıyor.

Hindistan Sağlık Bakanı Harsh Vardhan, 8 Nisan’da yaptığı açıklamada, kitlesel hareketliliği ve sosyal etkileşimi azaltmaya yönelik tedbirlerdeki eksikliğin, vaka artışında etkili olduğunu itiraf etmişti.

İçişleri Bakanlığı tam kapanma dönemine ilişkin merak edilen yeni soruları yanıtladı

Buna göre, tam kapanma dönemi boyunca uygulanacak sokağa çıkma kısıtlamaları sırasında optisyenlik (gözlükçüler) müesseselerinin faaliyetlerine geçici olarak ara verilecek.

Göz hekimlerince düzenlenen reçetelerin geçerlilik süresinin 10 gün olması ve tam kapanma süresi içerisinde gözlükleri zarar gören vatandaşların mağduriyet yaşamaması için valilikler/kaymakamlıklar tarafından her ilçede bir nöbetçi optisyenlik müessesesinin açık olması sağlanacak.

Nöbetçi optisyenlik müessesesinin çalışanları, valilik/kaymakamlık nöbet listesiyle birlikte “çalışma izni görev belgesi” formunu manuel düzenlemek ve denetim faaliyetleri sırasında kolluk kuvvetlerine ibraz etmek, ikametle iş yeri arasındaki güzergah ve zaman dilimi ile sınırlı olmak kaydıyla sokağa çıkma kısıtlamalarından muaf olacak.

İkamet-iş yeri güzergah kısıtlaması

Sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutulan ve yaptıkları işin doğası gereğince gün içerisinde birden fazla yerde bulunmaları gereken elektrik ve doğalgaz tamir/bakım ekipleri ile veteriner gibi kişilerin, günlük iş planlarını göstermeleri halinde kolluk kuvvetlerince yapılacak denetimlerde bu durumlar da göz önünde bulundurulacak.

Çiftçilerin e-Başvuru sistemi üzerinden “Çalışma İzni Görev Belgesi” almalarına gerek yok

İçişleri Bakanlığı genelgesi ile tam kapanma döneminde tarım ve orman faaliyetlerinin sürekliliğini sağlamak amacıyla “Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimi, sulanması, işlenmesi, ilaçlanması, hasadı, pazarlanması ve nakliyesinde çalışanların” sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutulmaları kararlaştırıldı.

Bu doğrultuda tarımsal üretim faaliyetlerinde bulunduğunu il/ilçe tarım ve orman müdürlüklerinden alınan “Çiftçi Kayıt Sistemi Belgesi” veya Ziraat Odalarınca verilen ve verildiği yılın tasdikini taşıyan “Çiftçi Belgesini” ibraz ederek ortaya koyan çiftçilerin ayrıca e-Başvuru sistemi üzerinden “Çalışma İzni Görev Belgesi” almalarına gerek kalmayacak.

Çiftçilerin, il/ilçe Tarım ve Orman Müdürlüklerinden alınan “Çiftçi Kayıt Sistemi Belgesi” veya ziraat odalarınca verilen ve verildiği yılın tasdikini taşıyan “Çiftçi Belgesini” ibraz etmeleri, tarımsal üretim faaliyetlerinde kapsamında olmaları ve tarımsal üretimi gerçekleştirdiği bölge ile ikameti arasındaki güzergah ve zaman dilimiyle sınırlı kalmaları kaydıyla, kolluk kuvvetlerince yapılacak denetimlerde başka bir belge sunmaları istenmeyecek.

FETÖ’nün sözde Afrika yapılanması kurucusu ‘gaybubet evinde’ yakalandı

İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, FETÖ‘nün deşifre edilmesine yönelik yürütülen koordineli çalışmalar kapsamında dün, Ümraniye’de “gaybubet evi” olarak adlandırılan örgüte ait hücre evine operasyon düzenledi.

Operasyonda, FETÖ’nün sözde Afrika yapılanmasını başlatan ve örgüt içerisinde üst düzey konumda bulunan İbrahim Tatar, gözaltına alındı.

Adreste yapılan aramalarda, çok sayıda dijital malzeme ve örgütsel doküman ile bir miktar para ele geçirildi.

Şüphelinin emniyetteki işlemleri sürüyor.

GÖRÜŞ – Tarih jeopolitik bir enstrüman haline getirilirse

Devletlerin tarihe bakışları eskiden farklı olabiliyordu; hatta milletlerin tarihe bakışlarının farklı olması gayet doğal sayılıyordu. Zira düne kadar devletler ve uluslar gelecek nesillerini kendi iç propagandalarına göre şekillendirdikleri tarihî yorumlara göre yetiştirirdi. 24 Nisan 2021’de bu sistem değişti ve tarih jeopolitik bir enstrüman haline gelmiş oldu.​​​​​​​

ABD Başkanı Joe Biden’ın “Osmanlı” ve “soykırım” kelimelerini aynı metne sığdırmasına Türkiye tepki gösterdi. Konu iç siyasette tartışılırken ülke dışındaki farklı aktörlerden de farklı sesler çıktı. Erivan’da bir kazanım olarak kutlanan bu metne Moskova’da itiraz edildi; gerçi Türkiye bu itirazları da duymadı sayılır.

Rusya’nın devlete ait medya holdinginin başında olan Margarita Simonyan Ermeni olmasına rağmen Biden’a “Soykırımı tanıman sana kalsın” dedi.

Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in itirazı Rusya’dan Biden’a yükselen tek itiraz değildi. Rusya’nın devlete ait medya holdinginin başında olan Margarita Simonyan Ermeni olmasına rağmen Biden’a “Soykırımı tanıman sana kalsın” dedi. Simonyan’ın Rusya’nın İngilizce yayın yapan devlet propaganda holdinginin başında olmasından dolayı bu çıkış “Rusya’dan Türkiye’ye esen destek rüzgârı” olarak algılanabilirdi. Fakat Simonyan’ın bu çıkışla yapmak istediği şey aslında Ermenilerin Biden’a sempati duymasının önüne geçmekti.

Türkiye’de Osmanlı’nın en büyük düşmanları, Stalin ve SSCB’yi en çok sevenler. Üstüne üstlük dinle ilişkisi problematik olan bu kesime “Rus din adamının ince siyasetini gidin de anlatın” demek isterdim ama kimse anlatmaz; zira anlatılsa da anlaşılmayacaktır.

Patrik Kirill ise tam tersine Rusya’nın resmi olarak dile getiremediği şeyi söylüyor. Patrik “soykırım” denilmesine değil, tarihin yeniden ve jeopolitik konjonktüre göre yorumlanmasına karşı çıkıyor. Putin başta olmak üzere Rusya Federasyonu’nun en üst düzey bürokrasisi ve şimdi de Ortodoks Kilisesi tarihin siyasi çıkarlara göre yeniden yorumlanmasına itiraz ediyor. Rusya SSCB’nin Hitler Almanyası ile aynı kefeye konulmasına izin vermeyeceğini son yıllarda en üst ağızlarından dile getirip duruyor. Kirill’in Osmanlı çıkışı da bu doğrultuda okunması gereken bir hamle. Rusya, tarihi jeopolitik konjonktüre göre farklı yorumlayan komşu ülkelerin SSCB’nin komünist geçmişine yönelik tutumlarına ve yorumlarına da itiraz ediyor. Bunu yaparken Osmanlı tarihine de objektif bakılmasını talep ediyor. Fakat bu Türkiye’de doğru anlaşılması mümkün olmayan bir hamle; Türkiye’de Osmanlı’nın en büyük düşmanları, Stalin ve SSCB’yi en çok sevenler. Üstüne üstlük dinle ilişkisi problematik olan bu kesime “Rus din adamının ince siyasetini gidin de anlatın” demek isterdim ama kimse anlatmaz; zira anlatılsa da anlaşılmayacaktır. Fakat devletler düzeyinde mesajlar farklı algılansa da her bir mesaj ulaşması gereken yere muhakkak ulaşır.

Jarov’a göre “ABD ve Rusya arasında denge siyaseti yürüten Ankara, kiminle nasıl ilişkiler kuracağına tamamen milli menfaatine göre karar veriyor”.

Umarım ABD Başkanı Biden’ın 1915 olaylarına dair açıklaması Osmanlı’yı SSCB ve Hitler Almanyası ile aynı yere koyma çabası değildir. Fakat Rusya’nın siyasi yönetimi bunu belli ki böyle anlamış ve bu duruma karşı ortak tavır sergilenmesi önerisini de Türkiye’ye Patrik Kirill üzerinden iletmiş. Patrik Kirill zımnen “Farklı yorumladığımız, içeride propaganda malzememiz olan tarihin bize karşı jeopolitik bir enstrümana dönüştürülmesine izin vermeyelim” diyor.

ABD’nin tarihi Türkiye’ye karşı jeopolitik bir enstrüman olarak kullandığını sadece Patrik söylemiyor. Carnegie’nin Rusça sitesinde Kirill Jarov imzasıyla yayımlanan analizde, ABD’nin bu soykırım çıkışına Türkiye’nin sağduyulu ve sakin bir tepki vermiş olması, kendine güvenen bölgesel bir gücün tepkisi olarak yorumlandı. ABD’nin suçlamalarının ya da Rusya’nın desteğinin, Türkiye’nin bir o tarafa bir bu tarafa koşmasına sebep olmayacağını söylüyor. Jarov’a göre “ABD ve Rusya arasında denge siyaseti yürüten Ankara, kiminle nasıl ilişkiler kuracağına tamamen milli menfaatine göre karar veriyor”. “Ne soykırım tanımlaması Ankara’yı Washington’dan koparır ne patriğin Osmanlı övgüleri onu Moskova’ya yakınlaştırır” diyen Jarov, Erdoğan’ın duygusallıktan uzak tepkisini de soğukkanlı çıkarlar üzerine kurulu dış siyasetine bağlıyor. Böylece Moskova’nın durumu çok iyi okuduğu görülüyor; hatta buna göre bir siyaset geliştireceğinden de emin olabiliriz.

Türkiye’nin ulusal bayramlarında Putin, Rusya’nınkilerde ise Erdoğan misafir edilebilir. Bu devletlerin ortaklığı Batı’ya karşı direnişe dönüşeceği gibi, rekabetleri de güçlenmelerine sebep olacaktır.

Ankara NATO zirvesinde gerçekleşmesi beklenen liderler zirvesine kadar ABD ile yaşanabilecek yeni krizlerin mümkün mertebe önüne geçecek tarzda bir bekleyiş içine girmiş gibi görünse de ABD ile Rusya arasında hızla gelişmekte olan yeni soğuk savaşın tarafı olmak da istemiyor gibi. Zira her iki tarafa da mesafeli duruyor. Fakat diğer taraftan, Moskova’nın bu tarihî bel altı vuruşlara karşı ortak tutum sergileme önerisi, gelecek için önem taşıyor olabilir. Bugün Doğu Avrupa ülkeleri konusunda Rusya’nın başına gelen tarih krizinin, yarın ABD tarafından Türkiye’nin aleyhinde devreye sokulması ihtimaline karşı şimdiden önlem alınması gerekir. SSCB nasıl Rusya’nın ondan koparılması mümkün olmayan geçmişi ise Osmanlı Devleti de Türkiye’nin tarihinde önemli bir yere sahip. Bu iki devlet her ne kadar yan yana getirilemeyecek derecede farklı siyasi oluşumlar olsalar da Batı’nın propagandasında benzer addediliyorlar. Rusları ve Türkleri tarihlerinden koparmaya çalışan Batı propagandasının esas peşinde olduğu şey, bu iki ülkeyi topyekûn karaladığı geçmişlerinden utanacak hale sokup onları güncel dış siyasette kendi sınırlarının içine hapsetmeye çalışmak. “Ecdadından utanarak komşuda oynanan oyunlardan uzak duracaksın” mesajı hem Moskova’ya hem de Ankara’ya aynı şekilde veriliyor. Ne enteresandır ki bugün iki ülkede de muhaliflerin en çok dillendirdiği söylem aynı: “Ne işimiz var oralarda; içeride insanımız açlıktan ölüyor!”

Birbirine denk sayılacak iki güç durumunda olan Rusya ve Türkiye’nin liderleri tarih üzerinden kendilerine dayatılan jeopolitiğe böylece cevap verebilir. Türkiye’nin ulusal bayramlarında Putin, Rusya’nınkilerde ise Erdoğan misafir edilebilir. Bu devletlerin ortaklığı Batı’ya karşı direnişe dönüşeceği gibi, rekabetleri de güçlenmelerine sebep olacaktır. Kendi aralarında rekabet etmeleri ne kadar sağlıklıysa gerektiğinde birbirlerine sırtlarını dayamaları da şart olan bu iki devletin, tarihlerini inkâr etmeden, ondan ders alarak yollarına devam etmesi gerektiği de yadsınamaz bir gerçek.

[Grozni ve İstanbul’da yaşayan araştırmacı gazeteci Saslanbek İsaev Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzmanlaşmıştır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Doğu Kudüs’te bir Yahudi’den işgal ettiği evin sahibi Filistinliye ‘evini ben çalmasam başkası çalacak’ cevabı

İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesinde yıllar önce evlerinden çıkarılan ancak sürekli olarak evinin önüne giderek hakkını aramaya çalışan Kerd ile şu an o evde ikamet eden Yakup isimli Yahudi yerleşimci arasında geçen diyalog sosyal medyaya yansıdı.

Yayınlanan görüntüde, Kerd, evini işgal eden Yahudiye “Yakup, bu ev senin değil biliyorsun.” diyerek karşı çıkıyor. Yahudi ise “Evet ama ben gitsem bile sen bu eve geri dönmeyeceksin. Bunun ne anlamı var. Bana neden bağırıyorsun, bunu yapan ben değilim.” diyerek cevap veriyor.

Kerd’in “Sen benim evimi çalıyorsun” diye devam etmesi üzerine ise Yahudi, “Evini ben çalmasam başkası çalacak.” diyor.

Kimsenin evini çalma izni olmadığını söyleyen Kerd’e Yahudi, “burası benim değil ki geri vereyim” diyerek cevap veriyor.

Şeyh Cerrah’taki Filistinliler İsrail’in zorunlu göç tehdidiyle karşı karşıya

İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde 1956’dan beri yaşayan Filistinliler, bugün İsrail’in zorunlu göç tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.

Şeyh Cerrah Mahallesi’nde, Filistinli Mülteciler Ortak Komitesi ve UNRWA ile 1948’den sonra Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı yöneten Ürdün devleti arasında yapılan anlaşma çerçevesinde 1948’deki Nekbe’de (Büyük Felaket) mülteci konumuna düşen Filistinliler yaşıyor.

Yahudi yerleşimcilere ait örgütler ise Filistinlilerin bugün yaşadıkları Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki arazileri 1948’den önce satın aldıklarını iddia ediyor.

Ne olmuştu?

Yıllardır yerlerinden edilme tehlikesi yaşayan 27 Filistinli ailenin korku ve endişeleri İsrail makamlarının baskılarıyla yeni bir boyut kazanmış durumda.

Kudüs Sulh Mahkemesi, Yahudi yerleşimcilerin talebi üzerine 2019’da Şeyh Cerrah Mahallesi’nde oturan 12 Filistinli ailenin evlerini yerleşimciler lehine boşaltmaları kararı vermişti.

Karara göre, bu ailelerden 4’ünün ocakta evlerini boşaltmaları gerekiyordu. Ailelerin itirazı üzerine kararın temyiz edilerek yeniden mahkeme sürecinin başlaması kararlaştırılmış ancak İsrail Merkezi Mahkemesi şubat ortalarında bu 4 ailenin itirazını reddetmişti.

İsrail Merkezi Mahkemesi, bu yılın başında 7 ailenin evlerini Yahudi yerleşimcilere bırakmak üzere boşaltması kararı vermişti.

İsrail mahkemesi son olarak 4 Mart’ta Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan Filistinli 3 ailenin evlerini boşaltmaları kararına yönelik itirazlarını reddetmişti.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’te 18 yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor. Bu yerleşim birimlerinde 220 binden fazla Yahudi yerleşimci ikamet ediyor

TBMM Başkanı Şentop: Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki sorunların kalıcı çözümü için adımlar atılması temennimiz

TBMM Başkanı Mustafa ŞentopTürk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) Genel Sekreteri Altınbek Mamayusupov’u makamında kabul etti.

TÜRKPA’nın, Türk dili konuşan ülkeleri bir araya getiren önemli platformlardan biri olduğunu vurgulayan Şentop, çok güzel işler yaptığını ancak salgın döneminin toplantıları ve çalışmaları etkilediğini ifade etti.

Kazakistan’da Türkistan bölgesinde mayıs-haziran gibi dönem toplantısını yapılacağını belirten Şentop, şunları kaydetti:

“TÜRKPA üyesi ülke olarak son günlerde Kırgızistan’ın yaşamış olduğu bir sorun var. Son aldığımız bilgilere göre Kırgızistan ve Tacikistan arasında bir ateşkes ilan edildi, inşallah bu kalıcı olur. Kırgızistan ve Tacikistan, ikisi de dost ve kardeş ülkemiz. Yaşanan sorunların kalıcı çözümü için adımlar atılması temennimiz. Türkiye olarak biz bu konuda üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız. Gerek kalıcı bir çözümün sağlanması konusunda gerek ara buluculuk gerekse yaşanan olaylardan zarar gören kardeşlerimizle ilgili olarak… Bölgeye insani yardım ve destek konusunda ben zaten Kızılay Dernek Başkanımızla da konuştum. Bölgeyle irtibatları ve çalışmaları var. Bu ramazan ayında iki Müslüman ülkenin, iki dost, kardeş ülkenin bu şekilde bu noktaya varacak bir çatışma içerisine girmesi çok üzücü.

Daha önce de benzer şeyler aynı sebeplerle yaşanmıştı bu bölgede. Kalıcı bir şekilde Tacikistan ve Kırgızistan bölgesindeki sorunların çözülmesini arzu ediyoruz. Bu konuda elimizden geleni yapacağız. Bölgede çatışmalarda vefat edenler oldu. Vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.”

TÜRKPA Genel Sekreteri Mamayusupov da TÜRKPA olarak faaliyetlerini bu süreçte de sürdürdüklerini dile getirdi.

Türkiye’nin, TÜRKPA’ya üye ülkelerin iş birliğini sağlamakta çok önemli rolünün bulunduğunu söyleyen Mamayusupov, “Türkiye, bu rollerinde de son zamanlarda daha çok etkili oluyor. Buna en son Azerbaycan’da şahitlik ettik. Azerbaycan’ın topraklarının geri alınması açısından Türkiye’nin desteği çok önemli olmuştur.” dedi.

Aynı zamanda TÜRKPA üyesi ülkelerden Kırgızistan’da da birtakım sorunlar, saldırılar yaşandığını belirten Mamayusupov, “Bu süreçte de Türk iş birliği kurumları olarak desteklerimizi belirtmiştik. Dediğiniz gibi inşallah kısa bir süreç içerisinde bu çatışma sona erecek ve ortaya bir barış süreci sunulacak. Bu sürece bizim de Türkiye’nin de katkıda bulunması Kırgız halkı için çok önemli. Türkiye’nin desteği her zaman Kırgız halkı tarafından hissedilmiştir. Hissedilmeye de devam ediyor. Bundan sonra da devam edeceğine inanıyoruz.” diye konuştu.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Başkanı Renaud-Basso: Türkiye’nin ekonomisi dinamik ve dirençli

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Başkanı Odile Renaud-Basso, “Bizim için en cesaret verici olan şey, Türkiye’de özel sektörün son derece dinamik olması. Türkiye’nin çok geniş ve güçlü bir tüketici temeline sahip olması ve hızlıca yeniden büyüme kapasitesi, ekonomisinin direnç unsurları arasında yer alıyor.” dedi.

Renaud-Basso, AA muhabirine yaptığı açıklamada, internet üzerinden otoriteler ve şirket yöneticileri ile görüşerek Türkiye‘ye sanal ziyaret gerçekleştireceğini söyledi.

EBRD’nin 30. yılını kutladıklarını hatırlatan Renaud-Basso, önümüzdeki dönemde yeşil enerjikadınlar ve gençlerin ekonomiye katılımı, fırsat eşitliğinin desteklenmesi ve dijitalleşme gibi alanlara odaklanmaya devam edeceklerini bildirdi.

Türkiye’nin EBRD’nin yatırım portföyünde en yüksek paya sahip ülke olduğunu vurgulayan Renaud-Basso, “Türkiye, en büyük faaliyetimizin olduğu ülke konumunda. 2020 yılında Türkiye’ye 1,7 milyar avroluk yatırım gerçekleştirdik. Türkiye’de faaliyete başladığımız günden bu yana toplam 13 milyar avroluk yatırım yaptık. Bu çok büyük bir yatırım.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’deki yatırımlarının yüzde 94’ünün özel sektöre olduğunu aktaran ​​​​​​​Renaud-Basso, Türkiye’nin EBRD için oldukça önemli bir ülke konumunda bulunduğunu kaydetti. Renaud-Basso, “Ülke bazlı bir yatırım hedefimiz bulunmuyor. (2021 yılında) Beklentimiz, Türkiye’de aynı seviyelerde, yaklaşık 1 ila 1,5 milyar avro arasında bir yatırım yapmak yönünde. Güçlü aktivitemizi sürdürmeyi umuyoruz.” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin yeniden büyüme kapasitesi var”

​​​​​​​Odile Renaud-Basso, Türkiye’nin EBRD’nin önemli ortaklarından biri olduğunu vurgulayarak, “Bizim için en cesaret verici olan şey ise Türkiye’de özel sektörün son derece dinamik olması.” dedi.

Türkiye ekonomisinin dinamik ve direncinin altını çizen Renaud-Basso, Türk ekonomisinin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına direnç gösterebilen bir ekonomi olduğunu söyledi. Renaud-Basso, devamla şunları kaydetti:

“Geçmişte Türk ekonomisi son derece dirençli bir ekonomi oldu. Türkiye’nin yeniden büyüme kapasitesi var. Örneğin, 2008 krizinde böyle oldu. Türkiye’nin çok geniş ve güçlü bir tüketici temeline sahip olması ve hızlıca yeniden büyüme kapasitesi, ekonomisinin direnç unsurları arasında yer alıyor.

G20 ülkelerine baktığımız zaman Türkiye, Çin ile birlikte 2020 yılında büyüme gösteren tek ülke. Bizim faaliyette olduğumuz ülkelere baktığımızda ise geçen yıl pozitif büyüme gösteren 3 ülke var; Türkiye, Mısır ve Özbekistan.”

Türkiye’de parasal politikada istikrarın sağlanması yönündeki işaretleri memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Renaud-Basso, özel sektör yatırımlarının desteklenmesi için istikrarın son derece önemli olduğunu vurguladı.

Bakan Çavuşoğlu: Libya’nın bütünlüğü, egemenliği, bağımsızlığı ve siyasi birliğinin muhafazasına önem veriyoruz

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, resmi ziyaret için bulunduğu Libya’nın başkenti Trablus’ta ikili görüşmelerinin ardından mevkidaşı Necla el-Menguş’la ortak basın toplantısı düzenledi.

Libyalı mevkidaşının ve Libya halkının ramazan ayını tebrik eden Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan’ın da yer aldığı geniş bir heyetle Libya’da olmaktan mutluluk duyduklarını belirtti.

Çavuşoğlu, güçlü bir heyetle yapılan bu ziyaretin amacının kardeş Libya’ya, Başkanlık Konseyi’ne ve Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) Türkiye’nin desteğini bir kere daha yinelemek olduğunu vurguladı.

İki ülkenin 500 yılı aşkın tarihi, kültürel ve beşeri bağlara sahip olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, “Batısıyla, doğusuyla, güneyiyle Libya bizim için mukaddes bir ülkedir. Türkiye olarak Libya’nın bütünlüğü, egemenliği, bağımsızlığı ve siyasi birliğinin muhafazasını her zaman ilke edindik ve önem veriyoruz.” diye konuştu.

Çavuşoğlu, Türkiye’nin kalıcı barış, istikrar ve refah için yoğun çaba sarf ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Libya halkının ve meşru hükümetlerinin zor dönemlerinde daima yanında yer aldık. Trablus’a saldırılar karşısında Libya’nın meşru hükümeti bazı ülkeleri biz dahil, davet etti. Bu çağrıya sadece Türkiye olumlu cevap verdi. Güvenlik ve askeri iş birliği mutabakat muhtırası kapsamında Libya’ya sağladığımız destek iç savaş, kardeş kavgası ve insanlık dramını önledi.”

Çavuşoğlu,Türkiye’nin desteğinin ateşkesin sağlanmasının yanı sıra Başkanlık Konseyi ile UBH’nin kurulmasına önemli bir fırsat verdiğini de belirtti.

“Libyalı kardeşlerimizin iyi ve kötü günlerinde yanlarına olmaya devam edeceğiz”

Ankara’da Libya’dan gelen heyetle 12 Nisan’da düzenlenen Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı’nda mutabakat zaptlarına ve anlaşmalara sadık kalındığını teyit ettiklerini belirten Çavuşoğlu, “Görev başındaki hükümetin tüm Libya’ya ve Libya halkına destek götürme çabaları var, Türkiye olarak bunları destekliyoruz.” diye konuştu.

Çavuşoğlu, mevkidaşıyla iki ülke arasında bulunan deniz yetki alanları anlaşması ve bundan sonra atacakları adımları da ele alma fırsatları olduğunu belirtti.

Ekonomik iş birliği ve Libya’daki yatırımlar ile ikili ticaret ilişkilerini de görüştüklerini, Türk özel sektörünün Libya’ya tekrar dönmesi konusunu değerlendirdiklerini, bu konuda birlikte çaba sarf ettiklerini aktardı.

Çavuşoğlu, 2021’de aynı zamanda Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin ikincisini ve Karma Ekonomik Komisyonu Toplantısı’nı gerçekleştirme konusunda mutabık kaldıklarını bildirdi.

Türkiye’nin aynı zamanda Libya’nın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelesine destek verdiğini ifade eden Çavuşoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ise Libya Dostluk Grubu oluşturulduğunu, daha önce ülkede görev yapmış emekli Büyükelçi Ahmet Yıldız’ın bu grubun başkanı olduğunu anımsattı.

Çavuşoğlu, “Libyalı kardeşlerimizin iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmaya devam edeceğiz ve önümüzdeki günlerde temaslarımız yoğunlaştıracağız.” vurgusunda bulundu.

Bakan Çavuşoğlu, Libyalı mevkidaşını haziran ayının ikinci haftasında düzenlenecek Antalya Diplomasi Forumu’na davet etti.

Menguş: Yabancı güçlerin varlığının sonlandırılması için Türkiye’yle iş birliği yapmak istiyoruz

Libya Dışişleri Bakanı Menguş ise Türkiye’nin son süreç boyunca Libyalıların yanında durduğuna ve istisnai bir destek verdiğini belirtti.

Menguş, “Tüm zorluklara rağmen bu sürede büyükelçiliğini açık tutması, Libya vatandaşlarına konsolosluk hizmetlerine devam etmesi ve Libya ile Türkiye arasında uçuşların sürmesi nedeniyle Türkiye’ye teşekkür ediyoruz.” diye konuştu.

Menguş, aynı şekilde Kovid-19 ile mücadelede Türkiye’nin yakın zamanda Libya’ya yardım kargoları gönderdiğini hatırlatarak, pandemiyle mücadelede desteği için de Türkiye’ye teşekkür etti.

Libyalı bakan, Türk Hava Yolları’ndan (THY) uzman bir teknik ekibin 6 Mayıs’ta Libya’ya geleceğini ve seferlerin yeniden başlaması için incelemelerde bulunacağını söyledi.

“Savaşın durdurulması ve ateşkesin sağlanmasında Türkiye’nin katkısının önemini vurguluyoruz.” diyen Menguş, Berlin Konferansı’ndan çıkan sonuçlar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının tümünün uygulanması için karşılıklı dayanışma çağrısı yaptı.

Menguş, şöyle devam etti:

“Libya’nın egemenliğine saygı çerçevesinde, Libya topraklarındaki tüm yabancı güçlerin ve paralı askerlerin varlığının sonlandırılması için de (Türkiye’ye) iş birliği çağrısı yapıyoruz.” diye konuştu.

Menguş ayrıca, “Türkiye ile aramızdaki nitelikli ekonomik ilişkilerimizi iki ülkenin meşru çıkarları bağlamında geliştirme isteğimizi vurguluyoruz.” diye ekledi.

Emeklilerin bayram ikramiyeleri 6 ve 7 Mayıs’ta ödenecek

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, yaptığı yazılı açıklamada, geçtiğimiz hafta yapılan yasal düzenlemeyle emekli bayram ikramiyesinin 1100 liraya yükseltildiğini anımsattı.

Bu kapsamda Ramazan Bayramı ikramiyesinin bayramdan önceki hafta ödeneceğini vurgulayan Bilgin, “12,7 milyon emekliye 12,3 milyar lira ikramiye ödenecek. SSK emeklilerimizin 6 Mayıs’ta, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı emeklilerimizin ise 7 Mayıs’ta bayram ikramiyeleri hesaplarına yatırılacak.” ifadelerini kullandı.

Emeklilerin yanında olmaya devam edeceklerini vurgulayan Bilgin, şunları kaydetti:

“Emek de emeklilerimiz de başımızın tacı. Emeklilerimizin 7 gün 24 saat hizmetindeyiz. Türkiyemizin kalkınması için alın teri döken, ülkemizin her bir karışında emeği ve hizmeti olan emeklilerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Emeklilerimizin aileleriyle hayırlı bayramlar geçirmelerini temenni ediyorum.”