Gazeteci Cemal Kaşıkçı, katledilişinin ikinci yılında anıldı

Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, evlilik işlemleri için 2 Ekim 2018’de girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda organize şekilde katledilmesinin üzerinden iki yıl geçti.

Uluslararası sivil toplum kuruluşları, düşünce platformları ve insan hakları örgütleri, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, öldürüldüğü konsolosluk binası önünde anma etkinliği düzenledi.

Anma etkinliğinde AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, Mısırlı siyasetçi Eymen Nur ile Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu konuştu.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı, katledilişinin ikinci yılında anıldı

Saygı duruşu ve Kur-an’ı Kerim tilavetinden sonra açıklama yapan Yasin Aktay, Kaşıkçı cinayetinden sorumlu olanların dünyaya hakikati açıklamaya borçlu olduğunu belirterek, Suudi Arabistan’da görülen davada asıl suçluların muaf tutulduğunu ve diğerlerinin de az ceza alması için çaba gösterildiğini anlattı.

“Cemal Kaşıkçı’nın bedeni nerede?”

“Çok basit bir sorunun hala cevabı yok. Cemal Kaşıkçı’nın bedeni nerede?” diyen Aktay, konuşmasına şöyle devam etti:

“Mahkeme ile bütün dünyanın merak ettiği ve yakınlarının sorduğu bu soruya hala cevap verilmemiş durumda. Eğer bu basit soruya bile cevap veremiyorsanız, kurduğunuz mahkemenin bir kıymeti harbiyesi olmadığı çok açık. Olağan şüphelilerin Suudi Arabistan’da mahkemeyi kontrol edebildiği bir ortamda, orada adil bir kararın çıkması imkansızdır. Nitekim de çıkmadı.”

Türkiye’de devam eden yargı sürecinden umutlu olduklarını dile getiren Aktay, “Türkiye yargısı, mahkemeleri bu adaleti tesis etmeye ehil, yetkili tek ve en önemli mahkemedir. Biz uluslararası merciileri de bu olaya dahil olmaya davet ettik, davetimiz hala devam ediyor.” dedi.

“Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a ne kadar teşekkür etsek azdır”

Cemal Kaşıkçı anıtının önünde de konuşma yapan AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, Kaşıkçı’yı öldürenlerin bir çok şeyi parayla satın aldıklarını belirterek, şöyle konuştu:

“Türkiye’de cinayet işlemeye cüret ettiler. Ortaya çıkarsa en kötü ihtimalle bunu belki parayla satın alırız diye düşündüler. Dünyanın en büyük devletini bile parayla susturuyorlar. Bunun onlarda oluşturduğu bir şımarıklık, cesaret var. Aynı şeyi Türkiye içinde denediler. Bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Hiçbir şekilde bu insani meseleyi kesinlikle pazarlık konusu yapmadı. Bunu Suudi Arabistan’a karşı bir koz olarak kullanmayı da asla düşünmedi. Sadece adalet tecelli etsin diye düşünerek, dünya liderlerinin yapamayacağı asil bir tavrı ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde bugün Kaşıkçı davası hakkında hakikatlerin büyük bir kısmına muttali olmuş durumdayız.”

“Bu üç talebimiz hala devam ediyor”

Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı ise başından beri üç şeyi talep ettiklerini, hala o taleplerinin geçerli olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Birincisi, adaletin tahakkuk etmesiydi. Adalet tahakkuk edilmedi, hala aynı noktadayız. İkincisi, talep ettiğimiz şey Cemal Kaşıkçı’nın cesediydi. İki yıldır soruyoruz hala bir açıklama yapılmadı. Üçüncüsü olarak şöyle bir talebimiz vardı; öldürüldüğü bu konsolosluk binasının Cemal Kaşıkçı Müzesi’ne dönüştürülmesi. Hala Suudi Arabistanlı yetkililerden bunu istiyoruz. Bu üç talebimiz hala devam ediyor.”

Uluslararası Af Örgütü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü adına yapılan ortak açıklamayı okuyan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Basın Sorumlusu Fatma Yörür de Suudi Arabistan’da görülen davada asıl sorumluların yargılanmadığına işaret ederek, “Şeffaflıktan yoksun ve cinayet emrini verenlerden hesap sormaktan uzak kalan ve bağımsızlığı şüpheli mahkemelerce yürütülen yargılamalarla bir hukuk tiyatrosu sergilendi.” dedi.

Fatma Yörür, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, Kaşıkçı cinayetinin kendi gözetimi altında gerçekleşmesi nedeniyle sorumluluğu üstlendiğini açıklamasını hatırlatarak, “Bu cinayetin aydınlatılması ve sorumluların adil bir şekilde yargılanmak üzere yargı önüne getirilmesi ve uluslararası, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesi için tekrar çağrıda bulunuyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Kaşıkçı dosyası ile ilgili bir kampanya başlatıyoruz”

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi ve gazeteci Erol Önderoğlu da Suudi Arabistan’a G20 dönem başkanlığının bahşedilmiş olmasını hazin bir çelişki olarak değerlendirerek, “RSF olarak, bugünden itibaren ve Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenecek G20 Liderler Zirvesi’nin son bulacağı 22 Kasım’a kadar Kaşıkçı dosyasını çeşitli haber ve çağrılarla uluslararası gündemde tutacağımız bir kampanya başlatıyoruz.” diye konuştu.

Konuşmaların ardından Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunun önündeki parkta, Kaşıkçı için dikilen anıta geçilerek saat 13.14’te dua okundu. Programı yerli ve yabancı çok sayıda basın mensubu takip etti.

“Cemal Kaşıkçı vakasını yakından izlemeye devam ediyoruz” 

Öte yandan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Cemal Kaşıkçı’nın cesedinin nerede olduğunun hala bilinmediğini belirterek, cinayetin uluslararası bağımsız ve tarafsız bir soruşturmanın konusu olması gerektiğini söyledi.

Bazı insan hakları örgütleri ve basın özgürlüğü örgütlerinin, Cemal Kaşıkçı cinayetinin cezasızlıkla sonuçlanmaması için ellerinden geleni yaptığını ve yapmaya devam ettiğini anlatan Beyhan, “Suudi Arabistan’ın bu uygulamalarına yıllardır karşı çıkan hak örgütleri bu nedenle bu cinayetin cezasızlıkla sonuçlanmaması için verilen mücadelenin başından beri ön saflarında oldular. Suudi Arabistan yetkililerinin kendilerini temize çıkarmaya çalışması da bu baskılar sayesinde başladı. Suudi Arabistan’da göstermelik de olsa bir yargılamanın başlaması bile büyük oranda bu örgütlerin çabalarının sonucudur.” değerlendirmesini yaptı.

Tarık Beyhan, Suudi Arabistan’daki yargılamanın şeffaflıktan yoksun, göstermelik bir yargılama gibi gözüktüğünü ifade ederek, yargılananların avukatlarına erişmelerinin sıklıkla engellendiği, soruşturmanın nasıl yürütüldüğü bilinmeyen ve bağımsızlığı şüpheli mahkemelerde yürütülen bir yargılamanın söz konusu olduğunu söyledi.

Suudi Arabistan’da, Kaşıkçı cinayeti davasında duruşmaların aleni yapılması gerekirken uluslararası bağımsız gözlemcilerin duruşmaları izlemesine izin verilmediğini aktaran Beyhan, şöyle devam etti:

“Ne emir verenler ortaya çıkarıldı ne de Suudi yetkililerin olayla ilişkisi netleştirildi. Kaşıkçı’nın bedeni nerede hala bilinmiyor. Bu sadece Suudi yetkililerin kendilerini aklamasına yönelik bir yargılama gibi gözüküyor. Gerçekler ortaya çıkarılmadı, adalet sağlanmadı. Türkiye’de yürütülen dava, bazı gerçeklerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olabilir fakat bu cinayetin uluslararası bağımsız ve tarafsız bir soruşturmanın konusu olması şart. Uluslararası Af Örgütü bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Biz sadece kampanya faaliyeti yürütmüyoruz. Otoriteler ve hükümetler arası kuruluşlarla görüşmeler de gerçekleştiriyoruz. Cemal Kaşıkçı vakasını yakından izlemeye devam ediyoruz. Adalet sağlanana kadar açık kalacak dosyalarımızdan biri olacak.”

Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard’ın Kaşıkçı cinayetine ilişkin hazırladığı rapora da değinen Beyhan, “Rapor, açıkça Suudi yetkililerin sorumluluk taşıdığını ortaya koyuyor. Bu raporun içinde Türkiye’ye de tavsiyeler var.” dedi.

Cemal Kaşıkçı, evlilik işlemleri için 2 Ekim 2018’de saat 13.14’te Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna girmiş, bir daha çıkamamıştı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Katillerden hesap sormazsanız vicdanlarda kanayan yaraları iyileştiremezsiniz

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Konya İl Teşkilatı tarafından düzenlenen yemekte konuştu.

Bir seneyi aşkın bir aranın ardından, Hazreti Mevlana’nın şehri Konya’da bulunmaktan büyük bahtiyarlık duyduğunu belirten Erdoğan, “Konya’yı ve siz Konyalı kardeşlerimizi cidden çok özlemişiz. bizi büyük coşkuyla bağrına basan Konyalı kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum.” dedi.

Konya’ya elleri boş gelmediklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sağlıkta ulaşımda, konutta, belediye hizmetlerinde hepsi birbirinden önemli eserleri Konyalı kardeşlerimizin istifadesine sunduk. Kayacık Lojistik Merkezinin, Konya Çevreyolu Birinci kısmının, Tarihi Buğday Pazarı ve Çevre Düzenlemesi Projesinin ve Sarayönü Toplu Konutlarını açılışını yaptık. Toplamda 1250 yatak kapasitesine ulaşacak Konya Şehir Hastanemizin 838 yataklı ilk bölümünün resmi açılışını gerçekleştirdik.” ifadelerini kullandı.

Salgın sebebiyle Konya Şehir Hastanesinin inşaatını hızlandırarak hasta kabulünü başlattıklarını belirten Erdoğan, “Bu sağlık tesisi, Kovid-19 ile mücadelede şehrimizin en önemli araçlarından biri olmuştur. Diğer 80 vilayetimizin tamamında olduğu gibi Konya’da da hiçbir insanımız sahipsiz bırakılmamış, hastane kapısından çevrilmemiş, tedavisi ihmal edilmemiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal güvenlik sisteminin kapsayıcılığı sayesinde, maddi imkanı ne olursa olsun 83 milyon vatandaşa, birinci sınıf sağlık hizmeti sağlandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gelişmiş ülkelerin dahi hazırlıksız yakalandığı bu krizi, sağlık personelimizin fedakarlığı, sağlık altyapımızın gücü sayesinde en az sıkıntıyla atlatmaya çalışıyoruz. Dünyanın en gelişmiş, en ileri ülkelerinde maske dahi bulamayanlar, kapımızı çaldı, tulum bulamayanlar kapımızı çaldılar. İlaç hakeza öyle. Biz, 153 ülkeye maske, tulum, ilaç gönderdik. Bunu yaparken asla gurur ve kibir gibi bir şey taşımadık.” diye konuştu.

“Tamam” diyerek tüm Konyalılara temizlik, maske ve mesafe tedbirlerinin önemini vurgulayan Erdoğan, “Sadece kendimiz ve sevdiklerimiz için değil sokakta, çarşıda, pazarda karşılaştığımız tüm hemşerilerimizin sağlığını korumak için bu kurallara riayet etmeliyiz. Bu konuda yaşanacak en küçük bir ihmalin kul hakkına girmek anlamına geleceğini, bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız.” dedi.

Sağlık sisteminin herhangi bir sorunla karşılaşmadan hizmet verebilmesinde yeni hastaneler kadar vatandaşların da desteğinin çok önemli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu salgının üstesinden ancak 83 milyon olarak tam bir seferberlik ruhu ile hareket edersek gelebiliriz. AK Parti teşkilatlarının bu konuda da toplumumuzun diğer kesimlerine örnek olduğuna inanıyorum. Donanımıyla, altyapısıyla bölgemizin en modern sağlık tesislerinden olan Konya Şehir Hastanesi’nin bir kez daha şehrimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Konya’ya böyle muhteşem bir eserin kazandırılmasında emeği geçen tüm kurumlarımızı gönülden tebrik ediyorum. Açılışını yaptığımız diğer eserlerin de şehrimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.”

“Gezi olaylarıyla fitili ateşlenen saldırılar zincirinin hiçbiri tesadüfi değildir” 

Milletçe gelecek çeyrek asrı şekillendirecek bir önemde kritik gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçildiğini kaydeden Erdoğan, “Sadece ekonomi ve dış politika alanında değil, terörden enerjiye sağlıktan savunmaya kadar birçok farklı cephede bunun yansımalarına şahit oluyoruz. Burada öncelikle bir noktayı açık ve net ifade etmem gerekiyor, Gezi olaylarıyla fitili ateşlenen saldırılar zincirinin hiçbiri tesadüfi değildir.” dedi.

Son 7 yılda meydana gelen her hadisenin, görünenin dışında siyasi, ekonomik ve sosyal hedefleri olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Gezinin çevreyle, 17-25 Aralık’ın yolsuzlukla, 6-8 Ekim olaylarının DEAŞ’ın Ayn-El Arap’a saldırmasıyla herhangi bir bağı yoktur. Bunların hepsi belli bir silsile ve plan içinde hayata geçirilmiş eylemlerdir. Bugün geriye doğru baktığımızda, Gezi olaylarından 15 Temmuz’a kadar uzanan süreçte yaşadığımız her hadisenin bir sonrakinin provası olduğunu görüyoruz. FETÖ, yargı-emniyet darbe girişimi ile gerçekleştiremediğini 15 Temmuz ihaneti ile başarmak istemişti.

Bölücü terör örgütü de 6-8 Ekim olaylarında elde edemediği neticeye çukur eylemleriyle ulaşmayı amaçlamıştır. FETÖ devletin içine sızdırdığı hakim, savcı, polis, asker kılıklı militanları ile demokrasimizi hedef alırken, bölücü terör örgütü de siyasi uzantıları aracılığıyla milli birlik ve bütünlüğümüze kastetmişti.

6-8 Ekim olaylarında insanımızı sokağa çağıranlar ile çukur eylemlerinde belediyenin kepçesini, kamyonunu teröristlerin emrine verenler aynıdır. Kurban eti dağıtırken vahşice şehit edilen Yasin Börü’nün katilleriyle çukur eylemlerinde camileri, okulları yakanlar aynı zihniyetin mensuplarıdır.

Bunların birbirinden farkı yok, DEAŞ saldırısı bahanesi ile başlatılan sokak terörü, 39 insanımızın hayatına mal olurken, çukur terörüne 36 sivil vatandaşımızı kurban verdik. Yine bu kalleş saldırılarda asker, polis, güvenlik korucusu 278 emniyet görevlimiz şehit düştü. Buradan bir kez daha vatanım için can veren aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlık ve afiyetler diliyorum.”

“Hesap sorulmayan her cürüm, yeni zulümlere davetiye çıkarır”

Terör örgütünün sadece cana ve mala kast etmediğini aynı zamanda bölgedeki Kürt vatandaşların inancına ve mahremiyetine de el uzattığını belirten Erdoğan, camiler, okullar, Kur’an kursları, kütüphaneler, sağlık tesisleri, hatta yaralı taşıyan ambulansların teröristlerin hedefi olduğunu anımsattı. 

Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eserlerinden biri olan 1500’lü yıllarda inşa edilen Fatih Paşa Camisinin terör örgütü mensupları tarafından yakıldığını, vatandaşlara ait binlerce iş yeri ve dükkanın da yine teröristlerce yağmalandığını hatırlatan Erdoğan, her iki hadisenin bu ülkeye ekonomik maliyetinin 15 milyar liradan fazla olduğunu söyledi.

Terörün kopardığı canlara dünyevi olarak zaten paha biçilemeyeceğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu: 

“Yıkılanı yapar, yakılanı onarır, kırılan döküleni yeniden yerine koyarsınız, terörün yol açtığı maddi zararı bir şekilde tazmin edersiniz fakat katillerden ve azmettiricilerinden hesap sormazsanız vicdanlarda kanayan yaraları asla iyileştiremezsiniz. Ciğerparesini toprağa veren bir annenin kalbini adaletten başka ne tatmin edebilir? Babasının tabutuna sarılıp ağlayan bir çocuğun acısını adaletten başka ne durdurabilir? Hayat arkadaşını kaybeden bir eşin yürek sızısını adaletten başka ne diye dindirebilir? Gazilerimizin gösterdiği fedakarlığın karşılığı adaletten başka ne olabilir?”

Cezasız kalan her suçun faili daha da azgınlaştırdığını, hesap sorulmayan her cürümün de yeni zulümlere davetiye çıkardığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: 

“Maalesef bu ülke, geçmişte yapanın yanına kar kaldığı, darbecilerden eli kanlı katillere kadar birilerinden hesap sorulamadığı dönemler yaşamıştır. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun yürürlükte olduğu bu dönemler artık geride kalmıştır. Biz ülkemize bir daha böyle bir utancı, milletimize böyle bir acıyı yaşatmamakta kararlıyız. Yargımız nasıl FETÖ’cü alçaklardan 15 Temmuz’un hesabını soruyorsa, bölücü örgütün uzantılarından da 6-8 Ekim olayları ve çukur eylemlerinin hesabını hukuk önünde soruyor. Demokrasiyi savunan herkesin görevi, bölücü örgütün siyasi uzantılarına koltuk değnekliği yapmak yerine adaletin tecellisine yardımcı olmaktır. Meşhur tabirle ağır ağır ilerlese de adaletin gideceği yere er ya da geç muhakkak varacağına inanıyorum.” 

Erdoğan, tüm bu yaşananların AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak mesuliyetlerini daha da ağırlaştırdığına işaret ederek, “Ülkemizin içinde bulunduğu bu kritik dönemeçte kendimiz ve bizden sonraki nesiller için en doğru kararları vermek, en doğru adımları atmak durumundayız. Bugün yapacağımız hatalar çeyrek 100 yıllık, yarım yüzyıllık kayıplara yol açabilir. Aynı şekilde bugün yapacağımız isabetli tercihler de ülkemizi bir anda çeyrek yüzyıl, yarım yüzyıl ileriye taşıyabilir. Türkiye’nin geleceği bizim çalışmamıza, sizlerin değer üretmesine, hizmet üretmesine, gayret göstermesi ne bağlıdır. Bu hareket ne kadar büyürse, ne kadar güçlenirse demokrasimiz de ekonomimiz de o derece güçlü olacaktır.” diye konuştu.

AK Parti’nin ne kadar geniş bir kitleye ulaşırsa milletin birlik ve beraberliğinin de o derece kuvvetleneceğini vurgulayan Erdoğan, burada yaşanacak en küçük bir zafiyetin de ülke ve millete ağır maliyetleri olacağını belirtti.

“Türkiye’ye hizmet etmek isteyen tüm vatandaşlarımıza bizim kapımız açıktır”

Bunun için bir taraftan kendi bünyelerini kuvvetlendirirken, diğer taraftan da milletle olan gönül bağlarını tahkim etmeleri gerektiğini anlatan Erdoğan, şunları söyledi:

“Büyük kongre sürecimizi hem muhasebe yapma hem kendimizi yenileme hem de eksiklerimizi giderme bakımından doğrusu bir fırsat olarak görüyorum. Maalesef salgın sebebiyle kongrelerimizi milletimizle kucaklaşamadan, sadece teşkilat mensuplarımızla yapmak mecburiyetinde kalıyoruz. Ancak bu durum salgın kurallarına uygun şekilde vatandaşlarımıza ulaşmamıza, hasbihal etmemize, gönüllerini kazanmamıza mani değildir. Her zaman ifade ettiğim gibi bizim kimseyi dışlama, dışarıda bırakma gibi bir lüksümüz yoktur. Üye sayısı 10,5 milyonu aşan Türkiye’nin en büyük siyasi partisi olarak, bu çatı altında ‘önce millet önce memleket’ diyen herkese yer vardır. Türkiye’ye hizmet etmek isteyen tüm vatandaşlarımıza bizim kapımız açıktır. AK Parti’den küçük parçalar kopartarak, bu davayı zayıflatma senaryolarını boşa çıkarmak için teşkilat yapımızı daha da güçlendireceğiz. Gönül seferberliği anlayışı ile başlattığımız yeni üye kampanyamızın başarısı milletimizin de bunu beklediğini gösteriyor.”

Erdoğan, bu yıl salgın şartlarına rağmen AK Parti’ye 600 binin üzerinde yeni üye kazandırmayı başardıklarını dile getirerek, üstelik bu üyelerin yarısından fazlasının da 18-35 yaş grubuna mensup olduğunu vurguladı. 

AK Parti Kadın Kollarının üye sayısının da 4 milyona yaklaştığını anlatan Erdoğan, “Bayrak yarışı olarak tarif ettiğimiz ilçe kongrelerimizdeki heyecan ve coşku takdire şayandır. Önümüzdeki dönemde bu ivmeyi artırarak, özellikle bir yıl içine bir milyon üye kaydını sığdırma azmi ile yürümemiz lazım. Üye çalışmalarıyla teşkilat eğitimleri ile toplantılarımızı aksatmadan yaparak, partimizi sürekli aktif ve canlı tutmalıyız. Hem yeni insanlar kazanmalı hem de mevcut arkadaşlarımızla bağımızı daha da güçlendirmeliyiz.” dedi.

“Atalet, ağaç kurdu gibi bünyeyi yiyip bitiren bir hastalıktır.” diyen Erdoğan, AK Parti’den atalet hastalığını ne kadar uzak tutarlarsa, 2023’e o derece güçlü şekilde hazırlanacaklarını söyledi.

Bu kutlu davanın neferleri olarak, “zaferle değil seferle mükellef” olduklarına dikkati çeken Erdoğan, “Zaferin de kaderin de zamanın da sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Bizim görevimiz sabretmek, sabırlı olmak, vakarımızdan, asaletimizden, prensiplerimizden taviz vermeden mücadelemizi kararlılıkla sürdürmektir. Buradaki tüm kardeşlerimin taşıdıkları sorumluluğun bilinciyle hareket edeceklerine yürekten inanıyorum. Konya il teşkilatımızdan şanına yaraşır bir gayret bekliyorum. Sizlerden ilk günkü heyecanla çalışmalarınızı sürdürmenizi istiyorum.” diye konuştu.

Erdoğan, açılışını yaptıkları eserlerin kente ve Konyalılara hayırlı olmasını dileyerek, “Konya İl Teşkilatımızda görev almış, milletimizin barış, huzur ve esenliği için ter dökmüş tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Teşkilatımızın bütün mensuplarına 19 yıldır gece gündüz demeden, AK Parti için Türkiye’nin ve Türk milletinin istikbali için mücadele eden bütün dava arkadaşlarıma buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Ahirete irtihal etmiş dava arkadaşlarımızı şükranla anıyor, Mevla’dan kendilerine rahmet niyaz ediyorum.” ifadelerini kullandı.

Kaşıkçı cinayeti 2’nci yılı geride bıraktı

Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı‘nın, evlilik işlemleri için 2 Ekim 2018’de girdiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesinin üzerinden 2 yıl geçti.

Orta Doğu’nun en etkin gazetecilerinden biri olarak bilinen Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın, evlilik işlemleri için gittiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğundan bir daha çıkmaması ve sonrasında öldürüldüğünün anlaşılması sürecinde yaşananlar hafızalarda tazeliğini koruyor.

Cinayetin üzerinden geçen sürede Kaşıkçı’nın ne zaman, nerede ve nasıl öldürüldüğüyle ilgili bilgiler ortaya çıkarken, cesedinin nerede olduğu konusunda şu ana kadar herhangi bir resmi açıklama yapılmadı.

Kaşıkçı’nın öldürülmesinin hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çabasının yanı sıra Türkiye’de yürütülen soruşturma sonucunda ortaya çıkartılan deliller ve yürütülen etkin diplomasi sayesinde oluşturulan uluslararası baskıyla Suudi Arabistan yönetimi, ilk başlarda inkar yolunu seçtikleri vahşi cinayeti dünya kamuoyuna itiraf etmek zorunda kaldı.

Olaya karışanların Türkiye’de yargılanmasına yönelik taleplere olumsuz yanıt veren Suudi Arabistan’da, Kaşıkçı cinayetiyle ilgileri olduğu gerekçesiyle 5’i idam talepli 11 kişi hakkında dava açıldı ve bu kişilerin yargılanması yapıldı.

Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard’ın Kaşıkçı cinayetine ilişkin hazırladığı raporda, “Kaşıkçı, uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan’ın sorumlu olduğu, kasten ve tasarlayarak gerçekleşen bir yargısız infazın kurbanı oldu.” ifadesine yer verdi.

Suudi Arabistan’ın diplomatik ayrıcalıkları suistimal etmesi nedeniyle Türk hükümetinden özür dilemesi gerektiğine vurgu yapılan raporda, ortada bir devlet sorumluluğunun bulunduğu kaydedildi.

Kaşıkçı’nın öldürülme koşullarının, Suudi Arabistan tarafından onaylanan “İşkenceye Karşı Sözleşme” hükümleri uyarınca işkence eylemi oluşturduğuna dikkat çekilen raporda, cesede halen ulaşılamamış olmasının da zorla yok etme suçunu teşkil ettiği belirtildi.

Raporda, ABD’nin, Kaşıkçı cinayetinin araştırılması için FBI soruşturması başlatması gerektiğine işaret edilerek, Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin de aralarında bulunduğu üst düzey yetkililerin soruşturulması için güvenilir kanıtların bulunduğu aktarıldı.

Cinayete giden süreç ve sonrasında yaşananlar

AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Kaşıkçı’nın barbarca yöntemlerle organize şekilde katledilmesinin üzerinden geçen sürede yaşanan gelişmeler özetle şöyle:

Kaşıkçı, 28 Eylül 2018 Cuma günü evlilik işlemleri için başkonsolosluk binasına gidince, cinayet planı devreye sokularak, işlemleri için 2 Ekim’e randevu verildi.

Bunun üzerine harekete geçen ve aralarında güvenlikçi, istihbaratçı ve adli tıpçının bulunduğu cinayet ekibi, farklı gruplar halinde İstanbul’a geldi.

2 Ekim’de erken saatlerde Londra’dan İstanbul’a dönen Kaşıkçı’dan, saat 13.08’de konsolosluk binasına yaya olarak girdikten sonra bir daha haber alınamadı.

Türkiye’ye farklı uçaklarla gelen 15 kişilik Suudi heyet, cinayetin ardından iki ayrı uçakla akşam saatlerinde Türkiye’den ayrıldı.

Kaşıkçı’nın başkonsolosluktan çıkmaması üzerine dışarıda kendisini bekleyen nişanlısı Hatice Cengiz, AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ve gazeteci Turan Kışlakçı’yı aradı. Konsolosluk önünde gece saatlerinde yapılan basın açıklamasıyla Kaşıkçı’nın kaybolduğu haberi, dünya ve Türkiye kamuoyuna duyuruldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaşıkçı’nın alıkonulduğuna dair iddiayla ilgili hemen soruşturma başlatırken, olayı inkar eden Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu, Kaşıkçı’nın binadan çıktıktan sonra kaybolduğunu öne sürdü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan süreci yakından izledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olaya ilişkin yaptığı ilk açıklamada, “Cumhurbaşkanı olarak takibindeyim, kovalıyorum, buradan çıkacak sonuç neyse onu da dünyaya bizler bildireceğiz.” dedi.

Sonrasındaki tüm süreci yakından izleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, cinayetle ilgili ABD Başkanı Donald Trump ile Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile farklı tarihlerde telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Vahşice işlenen cinayetle ilgili dünya liderleri ile de sık sık görüşmeler yapan Erdoğan, oluşturduğu uluslararası kamuoyu sayesinde ilk başlarda inkar yolunu seçen Suudi Arabistan’ın cinayeti itiraf etmesini sağladı.

Açıklamalarında da cinayetle ilgili ayrıntılar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad yönetiminin cinayeti itiraf etmesinin ardından Cemal Kaşıkçı’nın ailesini telefonla arayarak taziyelerini bildirdi.

Uluslararası kamuoyunun da en önemli gündem maddelerinden biri olan cinayetle ilgili BM, AB, Almanya, İngiltere ve Fransa, Kanada, Rusya ve İran başta olmak üzere birçok ülke, cinayete tepki gösterdi. Bazı ülkeler de cinayette adı geçen kişilerle ilgili yaptırım kararı aldı.

ABD Başkanı Donald Trump da Kaşıkçı’nın kaybolmasının ardından sık sık açıklama yaptı.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da cinayetin ardından gittiği Suudi Arabistan’da Kral Selman bin Abdulaziz ile görüştükten sonra Türkiye’ye gelerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir görüşme gerçekleştirdi.

Trump, olayla ilgili ilk açıklamasında, “Bu konuda endişeliyim. Bu konuda bazı oldukça kötü haberler var. Bu, hoşuma gitmiyor.” ifadesini kullanırken, 24 Ekim’de yaptığı açıklamada ise “Örtbaslar tarihindeki en kötü örtbastı. Her kim bunu düşündüyse kanımca başı belada. Ne yapacağımız noktasında kararı kongreye bırakacağım ve umarım iki partinin de desteklediği bir karar olur.” dedi.

İlk açıklamalarında meselenin kendileri için önemli olduğunu belirtip olayın aydınlatılması için kararlılık mesajları veren Trump, sonrasında Veliaht Prensi koruyan açıklamalar yaptı.

Türkiye’de etkin bir soruşturma yürütüldü

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın başından itibaren etkin bir soruşturma yürütüldü. 

Bu kapsamda Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu çalışanları, savcılıkta ifade verdi.

Suudi Arabistan Başsavcısı Suud Ma’cib, 29 Ekim’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’la Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 1 saat 15 dakika görüştü.

Soruşturma çerçevesinde Türkiye ile Suudi Arabistan arasında kurulan ortak çalışma grubunda bulunan Türk ve Suudi ekip, başkonsoloslukta ve konsolosluk konutu ile konut bahçesinde incelemeler yaptı.

Türk yetkililerinin başkonsolosluk konutundaki kuyuda arama yapmasına izin verilmezken, başkonsolosluğun bulunduğu sokakta, robot kameralarla kanalizasyonda inceleme gerçekleştirildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmayla ilgili yapılan yazılı açıklamada, Kaşıkçı’nın boğularak öldürüldüğü ve önceden yapılan planlama doğrultusunda cesedinin parçalanarak yok edildiği bildirildi.

Başsavcılık tarafından 18 şüphelinin iadesi için hazırlanan talepname, Adalet Bakanlığı tarafından Suudi Arabistan’a gönderilmek üzere Dışişleri Bakanlığına iletildi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “İade talepnamesinin yerine getirilmesi beklenmektedir. Çünkü bu menfur hadise Türkiye’de cereyan etmiştir.” açıklamasını yaptı.

Cinayet itirafı 18 gün sonra

Cinayetle ilgili itirafını 20 Ekim’de yapan Riyad yönetimi, Kaşıkçı’nın “konsolosluk binasında yaşanan arbede sonucunda öldüğünü” açıkladı. 

Suudi Arabistan Başsavcılığının dosya hakkındaki soruşturmasının sürdüğü ve olayla ilişkili 18 Suudi Arabistan vatandaşının gözaltına alındığı aktarıldı.

Aynı gece yayımlanan kraliyet kararnamesiyle Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed el-Asiri görevden alındı. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan, üst düzey 3 istihbarat görevlisinin daha görevden alındığı bilgisini paylaştı.

Suudi Arabistan Başsavcı Sözcüsü Şelan eş-Şelan, başkent Riyad’da 15 Kasım’da düzenlediği basın toplantısında, soruşturmanın sonuçlarını paylaştı.

Buna göre soruşturma sonuçlarının bazıları şöyle:

“Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayında 5 kişinin idamı istendi, Kaşıkçı’yı öldüren ekibi kurma emrini eski İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed el-Asiri verdi, zanlılardan biri konsolosluktaki kameraları bozdu, Kaşıkçı’nın cesedi konsoloslukta parçalanarak dışarı çıkarıldı, cesedi teslim alan yerel iş birlikçinin robot resmine ulaşıldı, 21 şüpheliden 11’ine suç isnat edilerek dava dosyası mahkemeye gönderildi, görevden alınan eski Kraliyet Divanı Müsteşarı Suud el-Kahtani hakkında ise yurt dışına çıkış yasağı getirildi.”

Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından cesedinin konsolosluğun rezidansına taşınmasına ait olduğu belirtilen görüntüler, 30 Aralık 2018’de bazı medya organlarınca yayınlandı.

Suudi Arabistan’da, Kaşıkçı cinayeti davasında beşi idam talepli olmak üzere 11 sanığın yargılanmasına 3 Ocak 2019’da başlandı.

Veliaht Prens sorumluluğunu kabul etti

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülmesine ilişkin, “Bu olay benim sorumluluğum altında oldu, tüm sorumluluğu üstleniyorum.” dedi.

Cinayete ilişkin uluslararası soruşturma için Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard, beraberinde İngiliz Avukat Helena Kennedy ile eski Dünya Adli Tıp Akademisi Başkanı ve Coimbra Üniversitesi Tıp Fakültesi Müdürü Prof. Dr. Duarte Nuno Vieira ile Ankara ve İstanbul’da 28 Ocak 2019 ile 3 Şubat 2019 tarihlerinde çeşitli görüşmeler yaparak cinayetle ilgili bilgi topladı.

BM’nin 101 sayfalık raporunda çarpıcı tespitler

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) tarafından açıklanan 101 sayfalık raporda, “BM Genel Sekreteri (Antonio Guterres), Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin tamamlayıcı kriminal soruşturma başlatmalı.” değerlendirmesinde bulunuldu. 

Suudi Arabistan’daki kovuşturmanın yetersizliğine değinilen raporda, “Suudi Arabistan, mevcut yargılamaya ara vermeli. BM tarafından yönetilen ayrı bir cezai soruşturmayla müşterek çalışmalı ve gelecekte gerçekleşecek yargılamanın yeri ve yapısı konusunda verilen kararları uygulamalı.” ifadesi yer aldı.

Kaşıkçı cinayetinin soruşturulmasına ilişkin ABD’ye de çağrıda bulunulan raporda, “ABD, henüz açılmadıysa Kaşıkçı cinayetine ilişkin bir Federal Araştırma Bürosu (FBI) soruşturması başlatmalı ve uygunsa ABD içinde cezai kovuşturma yürütmeli.” denildi.

Üye ülkelerin Kaşıkçı’nın öldürülmesine dahil olduğu iddia edilen kişilere yaptırım uygulaması ve yaptırımların Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni de içermesi gerektiği belirtilen raporda, “Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin yaptırımlar Veliaht Prens ve onun yurt dışındaki kişisel mal varlıklarını da kapsamalıdır.” değerlendirmesi yapıldı.

“Kaşıkçı, uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan’ın sorumlu olduğu, kasten ve tasarlayarak gerçekleşen bir yargısız infazın kurbanı oldu.” denilen raporda, devlet sorumluluğuna işaret edildi.

Kaşıkçı’nın öldürülme koşullarının, Suudi Arabistan tarafından onaylanan “İşkenceye Karşı Sözleşme” hükümleri uyarınca işkence eylemi oluşturduğuna dikkati çeken raporda, cesede halen ulaşılamamış olmasının da zorla yok etme suçunu teşkil ettiği belirtildi.

BM İnsan Hakları Konseyindeki bazı ülkeler, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti ve ülkedeki insan hakları ihlallerinden dolayı Suudi Arabistan’ı kınadı.

Anadolu Ajansı (AA) da cinayetin tüm detaylarını, “Cemal Kaşıkçı Cinayeti” isimli kitapla kamuoyunun bilgisine sundu.

Türkiye’deki bazı basın yayın kuruluşlarında, Kaşıkçı’nın infaz edilme anına ait olduğu iddia edilen ses kayıt dökümleri yayınlandı.

Cemal Kaşıkçı’nın ailesi, katilleri affettiklerini duyurdu

Cemal Kaşıkçı’nın oğlu Salah Kaşıkçı, Suudi Arabistan’da birlikte yaşadığı ailesi adına Twitter’daki hesabından mayıs ayında yaptığı açıklamada, babalarının katillerini bağışladıklarını belirtti.

Allah’ın rızasını kazanmak üzere bu kararı aldıklarını savunan Salah Kaşıkçı, açıklamasında, “Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir davranıştır ama kim bağışlar, düzeltme yolunu tutarsa onun mükâfatını Allah verir. Hiç şüphe yok ki O, haksızlık edenleri sevmez.” mealindeki Şura süresinden bir ayete yer verdi.

Sosyal medya düzenlemesi için 1 ay süre verildi

Kamuoyunda “sosyal medya yasası” olarak bilinen ve bugün yürürlüğe giren “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a ilişkin sosyal ağ sağlayıcılarına yönelik bilgilendirme toplantısı yapıldı.

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan başkanlığında, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nda (BTK) videokonferans yöntemiyle yapılan toplantıya, Facebook, YouTube, Instagram, Twitter, Linkedln, TikTok, Dailymotion, Periscope, Pinterest ve VK temsilcileri katıldı. Toplantıda, BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve akademisyenler de yer aldı.

Kanunun içeriği, işleyişinin nasıl olacağı, usul ve esaslarla ilgili bilgilendirmenin yapıldığı toplantıda, sosyal medya temsilcilerine yasaya ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesi için 1 ay süre verildi.

Söz konusu süre, düzenlemeye ilişkin usul ve esaslarla ilgili görüş alışverişinde bulunulan toplantıda, yükümlülüklerini yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcılarına idari para cezası uygulanacağı uyarısı yapıldı.

Ağustos ayında ilk bilgilendirmenin yapıldığı sosyal ağ sağlayıcısı temsilcileri, kanun çerçevesinde yayınlanacak usul ve esaslara ilişkin görüşlerini ifade etti.

Bakan Yardımcısı Sayan, görüşmeye ilişkin videoyu twitter hesabından paylaştı.

TBMM Başkanı Şentop: Türkiye vatan savunmasında Azerbaycan’ın yanında yer alacaktır

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “TBMM, milletimizin, Cumhuriyetin ve demokrasinin kalbidir. Bu kurumun, hepimizin üstünde, bizleri aşan yüce bir kimliği vardır. Söz ve eylemlerimizde, yaptıklarımızda bu gerçeğin ne kadar farkında olursak siyaset kurumu ve milletvekilleri olarak o kadar güç ve saygınlık kazanacağız.” dedi.

Şentop, TBMM‘nin 27. Dönem 4. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, bu yılın, milletvekilleri, yüce Meclis, millet ve devlet için hayırlı olmasını diledi.

Yapılacak müzakerelerin, alınacak kararların, çıkartılacak kanunların, gösterilecek gayretin millete ve devlete faydalı sonuçlar getirmesini temenni eden Şentop, “Sözlerimin başında, yüce Meclisimizin açılışından bugüne, bu mukaddes çatı altında görev yapan, başta ilk Meclis Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün milletvekillerimizi, siyasetçilerimizi, devlet adamlarımızı şükran ve minnetle anıyorum. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara da sıhhat ve afiyetle uzun ömür diliyorum.” ifadelerini kullandı.

Yüce Meclisin faaliyetlerini sürdürebilmesi için canla başla gayret gösteren bütün çalışma arkadaşlarına teşekkür eden Şentop, “Bu yıl Meclisimizin açılışının 100. Yılını idrak ettik. Bu yüce Meclisin nice yüzyıllara güç ve kudretle ulaşmasını, ilelebet var olmasını Cenabıhak’tan niyaz ediyorum.” diye konuştu. 

Şentop, 20. yüzyılın insanlık tarihinin belki en kanlı yüzyılı olduğunu ifade ederek, iki büyük dünya savaşının, bağımsızlık savaşlarının, bölgesel savaş ve çatışmaların, iç savaşların, katliamların, öldürülen yüz milyonu aşkın insanın, göçlerin kara bir yüzyıl tablosu çizdiğini söyledi. 

20. yüzyılda Türk milletinin, Meclisin öncülüğünde elde ettiği çok büyük ve önemli kazanımlar olduğunu belirten Şentop, şöyle devam etti: 

“Bunlardan birincisi, büyük bedeller ödeyerek, kanımız ve canımız pahasına kazandığımız istiklalimizdir, bağımsızlığımızdır. 20. yüzyılın sihirli kelimelerinden olan bağımsızlık, bizim tarihimiz bakımından çok daha vurgulu anlam ifade etmektedir. Biz ‘tam bağımsızlık’ diyoruz. Bölgemizde ve yakın coğrafyamızda yaşanan hadiseleri gördükçe, bağımsızlığın, özellikle tam bağımsızlığın ifade ettiği anlamın büyüklüğünün farkına daha fazla varıyoruz. 

İkinci önemli kazanım, inkıraza uğrayan, onlarca yıl süren kesintisiz savaşlarla harap olmuş bir büyük devletin küllerinden yeni bir devlet, bir cumhuriyet kurmuş olmamızdır. 

Üçüncüsü ise zaman zaman kesintilere uğramış olsa da kararlılıkla ve milletimizin sonuna kadar sahip çıkmasıyla var ettiğimiz demokrasimizdir. Milletimizin bu büyük ve önemli kazanımlarının elde edilmesinde öncülük hiç şüphesiz Meclisimize aittir. Bu yüce Meclis bağımsızlık savaşını bizzat yürütmüş, Gazi unvanını bihakkın almış yegane Meclistir. Memleketimizin sıkıntılara düçar olduğu, zorluklar yaşadığı dönemlerde de bu öncülük görevini ifa etmekten bir an geri durmamıştır. 

15 Temmuz gecesi hain terör örgütü FETÖ’nün saldırısına uğrayan ilk kurum Meclisimiz olmuştur. O gece tarihine ve karakterine yakışır bir kararlılıkla, bombardıman altında görevini ifa eden ve direnen Meclisimiz ikinci defa Gazi unvanını almış, bu unvanı hak ettiğini ve hakkıyla taşıdığını ispat etmiştir. Böyle büyük bir Meclisin mensubu olmak, bu yüce çatı altında görev ifa etmek, Mecliste aziz milletimize hizmet etmek ne büyük bir şereftir. Bu şerefli görevin üzerimize büyük sorumluluklar yüklediği de aşikardır. Bu sebeple, TBMM’nin saygınlığının korunması en başta gelen görevimizdir. Demokrasimizin geleceği, demokrasiye duyulan güven buna bağlıdır. Bizler, ülkemizin ve hatta dünyanın bütün sorunlarını, bu yüce çatı altında, grup toplantılarında, komisyonlarda ve Genel Kurulda usulüyle konuşacağız, tartışacağız ve bir sonuca bağlayacağız. Unutmayalım ki TBMM, milletimizin, cumhuriyetin ve demokrasinin kalbidir. Bu kurumun, hepimizin üstünde, bizleri aşan yüce bir kimliği vardır. Söz ve eylemlerimizde, yaptıklarımızda bu gerçeğin ne kadar farkında olursak siyaset kurumu ve milletvekilleri olarak o kadar güç ve saygınlık kazanacağız.”

“Virüs, büyük değişim sürecine katalizör etkisi yaptı”

TBMM Başkanı Şentop, tarihin önemli bir kavşak noktasından geçildiğini; önemli bir döneme şahitlik edildiğini dile getirerek, 20. yüzyılın sonlarında başlayan ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hızı artarak devam eden bir büyük değişim sürecinin içinde olunduğunu söyledi.

Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel yapıların; kavramların, kuralların, kurumların; toplumların, devletlerin, coğrafyaların yeniden şekillenmeye başladığı, teknolojinin büyük dönüştürücü etkisinin adeta kontrolü ele aldığı bir dönemden geçildiğini vurgulayan Şentop, “Öte yandan, geçtiğimiz yılın son günlerinde Çin’de başlayan ve bütün dünyayı etkisi altına alan bir virüs salgınının, bu büyük değişim sürecine katalizör etkisi yaptığını, sadece nicelik bakımından sürecin hızını arttırmakla kalmayıp, aynı zamanda mahiyetini de değiştirmeye başladığını takip etmekteyiz. Şurası açıktır ki koronavirüs salgını bundan böyle hayatın her alanında az veya çok etkilerini gösterecektir.” değerlendirmesini yaptı.

Salgının, psikolojik, sosyolojik, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve diğer birçok alanda etkilerinin önümüzdeki dönemde görüleceğini ifade eden Şentop, şöyle konuştu: 

“Öte yandan, bu tablo zaten uzun zamandır yapıları ve işlevleri tartışılan, üstlendikleri görevleri yerine getirmekten uzaklaşmış uluslararası kuruluşların durumunu tekrar ve yoğun bir şekilde dünyanın gündemine getirdi. Dünyada uluslararası hukukun uygulanmasını sağlamak, iş birliğini ve barışı hakim kılmak için kurulmuş olan başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluş tam manasıyla iflas bayrağı çekmiş durumda. Sayın Cumhurbaşkanımızın ilk dile getirdiğinde idealist bir eleştiri gibi görülen ‘dünya beşten büyüktür’ ifadesiyle sembolize olan husus artık bütün ülkelerin, hatta bizzat Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği ve yeniden yapılanma adı altında çalışma başlattığı bir gerçeklik haline gelmiştir.” 

Mustafa Şentop, ekonomik dengesizliklerin, adaletsizliklerin, sömürünün, insana değer vermeyen kurumsal yaklaşımların koronavirüs salgınıyla çok daha görünür hale geldiğini kaydederek, “Böyle büyük değişim dönemlerinin, tarihin akışının hızlandığı dönüşüm dönemlerinin büyük sıkıntılar, riskler ve tehditler içerdiğini inkar etmek mümkün değildir.” dedi.

Böyle dönemlerin, Türkiye gibi tecrübeli devletler, itikatlı, kararlı, iddialı milletler için aynı zamanda büyük imkanlar, fırsatlar sunduğunu belirten Şentop, “Yüz yıl önce, uzun zaman tarihe istikamet veren büyük bir devletin inkıraza uğradığı bir dönemde, onlarca yıl süren savaşlar, göçler, yıkımlar ve kayıplarla ortaya çıkan bir enkazdan, büyük imkansızlıklarla hür ve tam bağımsız bir devlet var etmeye muvaffak olan aziz milletimizin ve ona öncülük eden bu yüce Meclisimizin, tarihin bu kavşak noktasında da büyük sorumluluklar taşıdığını ve taşıyacağını ifade etmek isterim.” diye konuştu.

Şentop, Türkiye’nin uluslararası alanda, daima hukuktan, hakkaniyetten, adaletten, meşruiyetten yana olduğunu ifade etti.

Türkiye’nin, uluslararası hukuktan ve antlaşmalardan kaynaklanan haklarını ve yine aynı hassasiyetle meşru araçlar ve yöntemlerle aramaktan asla vazgeçmediğini belirten Şentop, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını, sadece stratejik kaynaklar ve bunlar üzerindeki meşru hakları üzerinden tarif edemeyiz. Türkiye, kendi haklarını aradığı kadar, bu alanda ve sahada adil bir paylaşımın, hakça bir dağılımın olmazsa olmaz bir barış zemininde gerçekleşmesi için vardır. Emeği değil sömürüyü, hakkı değil zulmü, paylaşımı değil el koymayı alışkanlık haline getirenlerin bunu anlamasını zaten beklemiyoruz.” dedi.

Yine bugün, ağır ekonomik sorunlarla boğuşan, batının ianeleri ve sadakalarıyla yaşayan bazı küçük ülkelerin, tetikçi olarak kullanıldığına şahit olunduğunu dile getiren Şentop, bölgesel ihtilafları canlı tutmak, eski yaraları kanatmak için bu muhtaç ve basiretsiz ülkelerin yönetimlerinin, istismar edildiğini kaydetti.

“Yaşayan bir ilkedir”

Şentop, ayrıca, batılı bazı devletlerin siyasi acentesi gibi hareket eden, halklarını temsil etmeyen bir takım kukla devlet yönetimlerinin de dünya ve bölge barışı için tehdit teşkil eden tavırlarına işaret etmek gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

“26 Eylül sabahı Ermenistan’ın yönettiği terör çeteleri eliyle kardeş Azerbaycan’a yönelik saldırılarıyla başlayan hadiselerden büyük bir üzüntü duyduğumuzu ifade etmek isterim. Öncelikle, Ermenistan saldırılarında şehadete yükselen bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyor, yaralılarımıza Cenabıhak’tan acil şifalar niyaz ediyorum. Bunu tekrar buradan ifade etmek isterim: Türkiye bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da haklı davasında, vatan savunmasında Azerbaycan’ın yanında yer alacaktır. Türkiye ve Azerbaycan, dünyada başka iki ülke arasında benzeri olmayan yakın bir ilişkiye sahiptir. 

‘Tek millet iki devlet’ prensibi, sadece bir slogan, sadece bir tarihi tespit değildir; aynı zamanda diplomasiden sahaya her alanda Türkiye Azerbaycan ilişkilerine istikamet veren, yaşayan bir ilkedir. 
Bu husus ve Türkiye’nin desteği, gelişmelerin her aşamasında, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açık bir şekilde ifade edilmiştir. 28 Eylül Pazartesi günü, dört siyasi partimizin imzasıyla yayınlanan bildiride bu kararlılık bir kez daha ortaya konulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Azerbaycan’ın yanında olduğumuz ifade edilmiştir. Ermenistan’ın bir an önce işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasının, komşularına saldıran ve bölge barışını tehdit eden bir ülke olarak hareket etmekten vazgeçmesinin zaruretini buradan bir kere daha ifade etmek isterim.” 

“Şiddet ve terör, demokrasimizin, siyasetin en yıkıcı düşmanı”

Türkiye’nin sadece çalışkan ve asil milleti, istisnai konumu ve parlak tarihi sebebiyle değil, aynı zamanda köklü demokrasisinden dolayı da örnek bir ülke olduğunu belirten Şentop, 170 yılı aşkın seçim, 143 yıllık parlamento tarihi ve toplamda 90 yıla yaklaşan çok partili siyasi hayatının, Türkiye’yi farklı ve öncü kıldığını söyledi.

“Bu yüzden demokrasimizin değerini daha iyi kavramak, bize kattıklarını hakkıyla değerlendirmek zorundayız.” diyen Şentop, “Bu noktada demokrasimizin değeri üzerinde dururken, demokrasi dışı arayışları, özellikle şiddeti ve terörü siyasi bir yöntem sayan ve bu yolla şiddet ve terörü meşrulaştırmaya yönelen çarpık anlayışın içerdiği tehlikeye işaret etmeyi de elzem görüyorum. Gerekçesi, yöntemi ve şekli ne olursa olsun şiddet ve terör, demokrasimizin ve siyaset kurumunun en yıkıcı düşmanıdır. İçinde şiddetin ve terörün onaylanmasına dair niyet taşıyan her söylem, Türkiye’ye karşı bir suikasttır ve ortadan kaldırılmayı hak etmektedir.” değerlendirmesini yaptı. 

Tarihin bu önemli dönüm noktasında Türkiye’nin, değişmiş, gerçekliğini kaybetmiş, artık var olmayan bir dünyanın yapay dengelerine değil, yeni şartların icabına ve sadece milli çıkarlarına uygun hareket etmek kararında olduğunu belirten Şentop, bu yüzden, Doğu Akdeniz’de, Orta Doğu’da ve bütün coğrafyalarda yegane ölçülerinin, milletin şerefini ve menfaatlerini, dünya barışını ve bütün insanlık için adaletin gerçekleşmesini esas alarak hareket etmek olduğunu kaydetti.

Şentop, “Yüce Meclisimizin açılışının 100. yıl dönümünde milletimizin bizden beklentisi de fikir ve telakki farklılıklarımıza rağmen bu yolda mutabakatla hareket etmemiz, milli çıkarlarımızın tahakkuku için el birliği yapmamızdır. 100. yılını idrak eden bu yüce ve gazi Meclisin her bir mensubunun bu beklentiye uygun davranacağına inanıyorum.” diyerek sözlerini tamamladı. 

Yeni yasama yılı başladı

TBMM Genel Kurulu, 27. Dönem 4. Yasama Yılı’nın başlaması dolayısıyla Meclis Başkanı Mustafa Şentop başkanlığında toplandı.

Şentop’un sunuş konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanvekili Celal Adan’ın eşliğinde Genel Kurul Salonu’na geldi.

AK Parti, İYİ Parti ve MHP milletvekilleri Erdoğan’ı ayakta, CHP milletvekilleri ise koltuklarında oturarak karşıladı. HDP milletvekilleri ise 2014’teki Kobani eylemlerinin soruşturmasını protesto etmek amacıyla yeni yasama yılının açılış toplantısına katılmadı, HDP sıraları boş kaldı. 

Liderlerden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli salonda hazır bulunurken, HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan açılışta yer almadı. 

Milletvekili olmayan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise kordiplomatik locadan toplantıyı takip etti. 

Kovid-19 tedbirleri kapsamında yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla büyükelçilere davetiye gönderilmedi. 

Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi Hazar İbrahim, yeni yasama yılının açılış toplantısına, TBMM Başkanı Şentop’un özel daveti üzerine katıldı. İbrahim, toplantıyı kordiplomatik locasından izledi.

Genel Kurulu takip edecek gazetecilerin, son 24 saatte yaptırılan Kovid-19 testlerinin olup olmadığına bakıldı. Gazeteciler, Meclis çalışanlarının elindeki listeler doğrultusunda basın locasındaki yerine geçti. 

Bir süre önce Kovid-19 tedavisi görerek, iyileşen eski Meclis Başkanı, AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ile AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu da yeni yasama yılı açılışı için Genel Kurul salonunda yerlerini aldı. 

Genel Kurulda bando eşliğinde İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Erdoğan konuşmasını yapmak üzere, kürsüye geldi. 

Genel Kurul toplantısını, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile Bakanlar Kurulu üyeleri, kuvvet komutanları, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Sayıştay Başkanı Seyit Ahmet Baş da izledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Genel Kurulundaki konuşmasının ardından, Genel Kurul salonundan alkışlarla uğurlandı. Erdoğan, Meclis’ten ayrılırken gazetecilerin sorularını da yanıtladı. 

Meclis Başkanı Şentop, Erdoğan’ın konuşmasının ardından alınan karar doğrultusunda, birleşimi, 6 Ekim Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere kapattı.

AYM, CHP’nin çoklu baro düzenlemesinin iptal istemini reddetti

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, CHP’nin, 5 binden fazla avukatın bulunduğu illerde 2 bin avukatla yeni baro kurulabilmesini düzenleyen kanunun iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

Genel Kurul, CHP’nin, çoklu baro düzenlemesinin önünü açan 7249 sayılı “Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemini gündem toplantısında ele aldı.

Yüksek Mahkeme, 5 binden fazla avukatın bulunduğu illerde 2 bin avukatla yeni baro kurulabilmesini düzenleyen kanunun iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun gerekçesi daha sonra açıklanacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ermenistan yönetimini Türkiye’ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak

Genel Kurulu’nda, milletvekillerine hitap etti.https://www.youtube.com/embed/TkBgvgk5I9o?rel=0

TBMM’nin yeni yasama yılının hayırlı olmasını temenni eden Erdoğan, açılışından bugüne Büyük Millet Meclisi’nin üyesi sıfatıyla Türkiye’ye hizmet eden tüm milletvekillerini saygıyla andığını söyledi. Erdoğan, bir asırdır bu çatı altında görev yapan milletvekillerinden dar-ı bekaya irtihal edenlere Allah’tan rahmet, hayatta bulunanlara sağlık ve afiyet diledi.

Meclisin ilk Başkanı ve Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Türkiye’nin gelişip kalkınmasında emeği geçen herkese şükranlarını sunan Erdoğan, “Bin yıldır üzerinde yaşadığımız bu toprakların vatan haline dönüştürülmesi için cansiperane mücadele veren aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, minnetle, hürmetle anıyorum. Halen sınırlarımız içinde ve dışında bu mücadeleyi sürdüren güvenlik ve istihbarat güçlerimize başarılar temenni ediyor, Rabb’im hepsini muhafaza etsin, muzaffer eylesin diyorum. Bu mücadelenin kıyamete kadar süreceğini bilerek daima hazırlıklı, daima güçlü, daima tedbirli olacağız.” dedi.

Cumhuriyetin 100’üncü, İstanbul’un Fethi’nin 600’üncü, Malazgirt Zaferi’nin 1000’inci yılı gibi sembolik yıl dönümlerine, ecdadın maddi ve manevi mirasını yaşatmak için önem verdiklerini anlatan Erdoğan, “Tarihimizi ne kadar iyi bilir, ona ne kadar iyi sahip çıkarsak, geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Tüm adımlarımızı işte bu anlayışla atıyoruz. Henüz birkaç asırlık geçmişe sahip toplulukların ve devletlerin kendilerine köklü tarihler uydurma gayretlerinin gerisinde işte bu hakikat vardır.” diye konuştu.

Türkiye’nin, gerisinde, kesintisiz ve çok geniş bir coğrafyaya yayılan, 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneği olan dünyadaki nadir ülkelerden olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

“Böyle bir ülke, kökü de geleneği de ahlakı da olmayan, gücünü sömürgecilikten ve açgözlülükten alan devletlerle aynı yöntemleri kullanamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yasama alanında temsilcisi olduğu kadim ve asil duruş, evlatlarımıza bırakacağımız en kıymetli hazinedir. Ülkemizin terörle mücadelesinde ve uluslararası alanda haklarını koruma gayretlerinde net tutum sergileyen Meclisimizin tüm mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Aynı şekilde Kıbrıs ve Azerbaycan Türklerinden Balkanlar ve Kuzey Afrika’ya kadar her yerde kardeşlerimize samimi destek veren Meclisimiz, milletimizle birlikte tüm dostlarımızın da umut kaynağı olduğunu göstermiştir.”

“Bizim Meclisimiz herhangi bir Meclis değil”

Büyük Millet Meclisinin dualarla, tekbirlerle, heyecanla, coşkuyla açılışının 100. yıl dönüme işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Koronavirüs salgınının yayılma günlerine denk gelmesi sebebiyle bu önemli yıl dönümünü, maalesef arzu ettiğimiz görkemde kutlayamadık. İnşallah Cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünü, hedeflerimize de ulaşmış olarak, şanına layık kutlamalarla karşılayacağız.

Bizim Meclisimiz herhangi bir Meclis değildir. Burası, ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.’ ilkesiyle milli iradenin tecelligahı olmuş yerdir. Burası, ‘Ya istiklal ya ölüm.’ şiarıyla ülkemizin İstiklal Harbi’ni bizzat yönetmiş gazi bir Meclistir. Burası, ‘Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.’ meydan okuyuşuyla istiklaline ve istikbaline sahip çıkan bir milletin, evidir. Burası, coğrafyamızdaki son sığınağımız Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran Meclistir. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçmesiyle başlayan demokratik dönüşümler de hep TBMM tarafından gerçekleştirilmiştir. Nice darbelere ve darbe girişimlerine, muhtıralara, vesayetin sinsi oyunlarına rağmen bu kutlu çatı, daima temsilcisi olduğu milletin onurunu korumuştur. Elbette burada hatırlamak istemediğimiz kimi müessif hadiseler de yaşanmıştır. Ama bu durum, Meclisimizin temsil ettiği değerlerin yüceliğine halel getirmez.

Özellikle 15 Temmuz gecesi bu Meclis’in ortaya koyduğu cesur ve kararlı duruş, dünya demokrasi tarihine geçmiştir. Türkiye’yi demokrasiye bedel ödemeden sahip olmuş bir ülke diye itham edenler, umarız 15 Temmuz gecesi bu bühtanlarından dolayı utanç duymuşlardır. Milletimizin yaşadığı veya savuşturduğu her sıkıntının ardından milli iradenin tecelligahı olan Meclisimiz, üstlendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyi bilmiştir. Ülkemizin elde ettiği tüm kazanımlarda en büyük pay sahibi Meclisimizdir. Sadece son 18 yılda bu çatı altında gerçekleştirilen reformlar, yapılan düzenlemeler, alınan kararlar, sergilenen takdire şayan tutumlar özellikle hayranlık verici bir başarı hikayesidir. İnşallah önümüzdeki dönemde Meclisimiz, çok daha büyük başarılarla tarih yazmayı sürdürecektir.”

“2023 hedeflerine ulaşma yolculuğunda Meclisimize düşen görevler var”

Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşma yolculuğunda, Meclis’e düşen daha çok görevler olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, diğer kurumlarımız gibi Meclisimizin de kendi alanına yoğunlaşabilmesine imkan sağlamıştır. Elbette böylesine köklü yönetim sistemi değişikliklerinin ideal uygulama seviyesine gelmesi vakit alacaktır. Eski alışkanlıklarla yeni bir sistemi sürdürmenin zorluklarını her alanda yaşıyoruz. Ama her geçen gün yasama, yürütme ve yargının yeni sistem doğrultusunda kendini geliştirdiğini görüyoruz. Yeni reformlarla, hukuki ve icrai olarak tespit ettiğimiz aksaklıkları gideriyor, çıtayı sürekli yukarıya taşıyoruz. İnşallah Türkiye, bu konuda da dünyaya örnek olacak başarılara imza atacaktır. Meclisimizin yeni yasama yılında, bu çerçevede çok önemli çalışmalar gerçekleştireceğine inanıyorum. Siyasi rekabet ile ülkeye ve millete hizmet yarışı arasındaki çizginin en iyi konduğu ve korunduğu yerin Meclisimiz olması gerektiğini düşünüyorum. Yeni dönemde Meclis çalışmalarına katkı verecek her partiden milletvekilimize şimdiden teşekkür ediyorum.”

“Bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet olarak son dönemde her yılımızı, geçmişte on yıllar boyunca yaşanan gelişmelere ve daha fazlasına şahit olduğumuz bir kesafette geçiyoruz.” ifadesini kullandı. 

Bu durumun iki önemli sebebi olduğuna dikkati çeken Erdoğan, “Birincisi, Türkiye’nin istikrarsızlıklar, çekişmeler, kavgalar, krizler sebebiyle uzunca bir süre ihmal ettiği demokratik ve ekonomik atılımları bu dönemde hayata geçirmiş olmasıdır. Tabii bu atılımların her biri, içeride ve dışarıda çıkarları zarar görenlerin çok büyük direnişleriyle, çok büyük saldırılarıyla karşılaştı. Milletimizin ve onun temsilcisi olan Meclisimizin desteğiyle, karşımıza çıkan engelleri birer birer aşarak, hamdolsun bugünlere geldik.” değerlendirmesinde bulundu.

Gelişmelerin bu derece hızlanmasının ikinci sebebinin ise dünyanın geldiği yeni yol ayrımı olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler tarafından kurulan siyasi ve ekonomik uluslararası düzen, artık her alanda çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar, bu yıkılışın çok daha açık şekilde görülmesini sağlamıştır. Birleşmiş Milletler’den başlayarak, mevcut küresel düzenin tüm insanlığı kucaklayacak şekilde işleyişinden sorumlu kurumların hemen tamamı tıkanmıştır. Dünyanın karşılaştığı yeni sınamalar, yeni krizler, yeni ihtiyaçlar karşısında etkisiz kalan bu kurumlar, kırılganlığı daha da artırıyor. Gelişmiş denen ülkelerin, gerçek bir kriz durumunda kendi vatandaşlarına dahi hayırlarının dokunamadığı görülmüştür. 

Velhasıl, koskoca yerkürenin bir avuç muhterisin ipoteği altına alındığı bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır. Bir süredir her platformda dile getirdiğimiz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ tespiti, işte bu gerçeğin ifadesidir. Ya mevcut kurumlar güvenliği, istikrarı ve refahı insanlığın tamamına yansıtacak şekilde yeniden yapılanacak ya da bu ihtiyacı karşılayacak yeni kurumlar inşa edilecek. Biz, her şeye rağmen, mevcut kurumların hakkaniyete uygun şekilde yeniden yapılanmasıyla, bu ihtiyacın karşılanabileceğini düşünüyoruz.”

Küresel düzenin işleyişinin değişmesi gerektiği tespitini ilk söylediğinde konuya mesafeli yaklaşanlar olduğunu hatırlatan Erdoğan, salgın sürecinde ortaya çıkan tablonun ardından, bu kesimlerin de kendilerine destek vermeye başladıklarına dikkati çekti.

“Kaynakların adaletli dağılımına ihtiyaç var”

Erdoğan, dünyanın, doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle her köşesinin güvenliğe ihtiyacı olduğunun altını çizerek, “Dünyanın, nerede yaşarsa yaşasın tüm insanların huzuruna ihtiyacı vardır. Dünyanın, herkese yetecek kaynaklarının adaletli şekilde dağılımına ihtiyacı vardır. Dünyanın, Rabbimizin bize emaneti olan havasının, suyunun, ağacının, tüm güzelliklerinin korunmaya ihtiyacı vardır. Bunları sağlayacak bir küresel yönetim düzeni kurmamız şarttır.” diye konuştu. 

Aksi takdirde dünyanın dört bir yanında, ucu gelişmiş ülkelere de dokunacak şekilde, çatışmaların, acıların, zulümlerin, yağmaların yeniden başlamasının kaçınılmaz hale geleceğine işaret eden Erdoğan, Türkiye olarak, insanlığı böyle bir tehditten kurtaracak çözümleri gündeme getirmenin, tartıştırmanın ve neticeye ulaştırmanın gayreti içinde olduklarını söyledi. 

Erdoğan, bu çerçevede Meclisin de üzerine düşenleri bihakkın yerine getirdiğini görmekten memnuniyet duyduklarını dile getirdi. 

“Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanındayız”

Türkiye’nin küresel krizlerin en çok yaşandığı coğrafyanın tam merkezinde yer aldığına dikkati çeken Erdoğan, Balkanlarda, yaklaşık 30 yıl önce yaşanan trajik katliamların ve çatışmaların izlerinin hala taze olduğunu belirtti. 

Bölgenin kalıcı barışa ve huzura kavuşamadığının da ortada olduğunu vurgulayan Erdoğan, Karadeniz’de, Kırım’ın işgali ile başlayan krizin, her an yeniden tırmanma potansiyeline sahip olduğunu ifade etti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kafkasya’nın, her karış toprağıyla yeni çatışma potansiyelini bünyesinde barındıran bir kriz alanı olma vasfını sürdürdüğünün altını çizerek, “Nitekim, Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermeniler’in Azerbaycan’a saldırısıyla başlayan çatışmalar, bunun en somut örneğidir. Burada bir kez daha, Azerbaycanlı kardeşlerimizin işgal altındaki topraklarını kurtarma ve vatanlarını koruma mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum.” dedi. 

“Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar”

“Özellikle MİNSK Üçlüsü denilen Amerika, Rusya ve Fransa’nın 30 yıla yakın zamandır bu sorunu ihmal ettikleri için bugünlere yansıyan bu olumsuz gelişmeler karşısında ateşkes arayışı içinde bulunmaları her şeyden önce kabul edilebilir bir şey değildir. Ha bir şey mi isteniyor?” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O zaman işgalcilerin bu topraklardan çıkmaları gerekir ki burada bir çözüme ulaşılsın. Topraklarından ayrılmış olan Azeri kardeşlerimiz, şu anda topraklarına dönecekleri günü bekliyor. Onun hasreti içerisindeler. Buna kimse yanaşmıyor. Önce bir defa bunu masaya yatıralım. Bunları biz Sayın Putin ve Macron’la görüştük. Hep oturdular, konuştular, netice yok. İşte şimdi netice zamanı. Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Ermeniler’in, kadim Azerbaycan toprağı Karabağ’ı işgaline ve gerçekleştirdikleri sivil katliamlarına karşı kör, sağır, dilsiz kalanların, bugün sergiledikleri tavır da ikiyüzlülüktür. İşgalcilere sessiz kalıp vatanlarını savunanları ve onların yanında yer alanları suçlayanların sözünün bizim nezdimizde kıymeti yoktur. Türkiye olarak, kendimizi ‘İki devlet bir millet’ olarak gördüğümüz Azerbaycanlı kardeşlerimize tüm imkanlarımızla ve tüm kalbimizle destek vermeyi sürdüreceğiz.”

“Zalimleri iflah etmeyen bu alçak oyun, inşallah bozuluyor”

Abdürrahim Karakoç’un “Böyle geldi, böyle gitmez bu oyun/ zalimleri iflah etmez bu oyun/umdukları gibi bitmez bu oyun/mazlumların ekmeği, tuzu bizdedir/sizdeki yaranın özü bizdedir” dizelerini okuyan Erdoğan, “Evet… Zalimleri iflah etmeyen bu alçak oyun, inşallah bozuluyor.” ifadesini kullandı.

Bölgede kalıcı barışın yolunun, Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçtiğinin altını çizen Erdoğan, “Ermenistan yönetimini, her şeyi bir kenara bırakıp ısrarla Türkiye’ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak. Bu haydut devlete destek verenleri, kendilerine insanlığın ortak vicdanı önünde hesap sorulacağı konusunda ikaz ediyorum.” diye konuştu. 

“Rabbim Azerbaycanlı kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.” temennisinde bulunan Erdoğan, bu mücadelede şehit düşenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara şifalar diledi. 

Kriz haritasına, biraz daha güneye inerek bakıldığında körfez bölgesinin karşılarına çıktığını anlatan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti: 

“İran-Irak Savaşından Kuveyt’in işgaline, Yemen’deki çatışmalardan Katar’a yönelik tehditlere kadar pek çok sorunla boğuşan körfez bölgesi halen kaynamaya devam ediyor. Bu vesileyle, önceki gün hayatını kaybeden, bölgenin aklıselim ve sağduyu sahibi yöneticilerinden biri olarak gördüğümüz Kuveyt Emiri El-Ahmet El-Cabir El-Sabah’a Allah’tan rahmet diliyorum. Merhum El-Sabah’ın aksine, kimi bölge ülkelerinin yöneticilerinin kendilerini inkar edercesine yürüttükleri, akılla, mantıkla, insafla, vicdanla uyuşmayan politikalar, krizi daha da derinleştiriyor. Bu ülkelerin bir kısmı, gerçekleri dile getirdiğimiz, mazlumun ve hakkaniyetin yanında yer aldığımız için bizi hedef alıyor. Unutulmamalıdır ki söz konusu ülkeler dün yoktu, yarın da muhtemelen olmayacaklar ama biz Allah’ın izniyle bu coğrafyada ilelebet bayrağımızı dalgalandırmayı sürdüreceğiz.”

“Sınırın her iki yanında yaşayan halklar binlerce yıllık bir ortak geçmişi paylaşıyor”

Erdoğan, Irak’ta, Körfez Savaşı’ndan beri süren istikrarsızlıkların, en çok Türkiye’ye zarar verdiğini ifade etti. 

Bölücü terör örgütünün, yıllarca Irak’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerini üs olarak kullanıp Türkiye’de kanlı eylemler gerçekleştirdiğini anımsatan Erdoğan, “Son dönemde, terör tehdidini kaynağında kurutma stratejimiz çerçevesinde, Irak sınırındaki örgüt yuvalarını birer birer ortadan kaldırıyoruz. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin de rahatsız olduğu bu fitne çukurlarını tamamen bitirene kadar operasyonlarımız sürecek. Bağdat yönetiminin, Türkmen kardeşlerimizin de haklarını gözetecek şekilde, bir an önce ülkede siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü sağlaması en büyük temennimizdir.” diye konuştu.

Erdoğan, 10’uncu yılına ulaşan Suriye krizinin, bulunduğu coğrafyanın en trajik, en kanlı, en acı meselesi olduğunu, bu meselenin her boyutunun Türkiye’yi çok yakından ilgilendirdiğini söyledi. 

Türkiye’nin Suriye’yle 911 kilometrelik bir sınıra sahip olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sınırın her iki yanında yaşayan halklar binlerce yıllık bir ortak geçmişi paylaşıyor. Bu köklü geçmişin beraberinde getirdiği çok geniş ve derin insani, kültürel, sosyal ve hatta ekonomik ilişkiler vardır. Türkiye’nin 40 yıllık terörle mücadelesinde de Suriye, her zaman kritik bir konumda yer almıştır. Üstelik ülkenin istikrarsızlaştığı son 10 yılda, burada en etkili terör örgütleri DEAŞ ve PKK-YPG olmuştur. Suriye’deki zülüm ve savaştan kaçan 4 milyona yakın insanı şehirlerimizde biz misafir ediyoruz. Aynı şekilde Suriye içindeki 4 milyon mazlumun ihtiyaçlarını da yine biz karşılıyoruz. Dünyada, Suriye meselesine her boyutuyla müdahil olma hakkına sahip bir ülke varsa, o da Türkiye’dir. Her kim, ‘Türkiye’nin Suriye’de ne işi var’ diyorsa ya bölgeyi ve tarihini bilmiyordur ya da kafasında başka hesaplar yapıyordur.” 

“Son teröristi de imha edene kadar harekatlarımızı sürdüreceğiz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, Suriye’de, ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü temelinde bir çözüm bulunana kadar, sınırlarını güvenlik altına almak için her yolu ve yöntemi kullanmayı sürdüreceğini bildirdi.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarının da bu amaçla gerçekleştirildiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:

“İdlib’te de bu amaçla bulunuyoruz. Sınırlarımızı terör örgütlerine ve onları maşa olarak kullananlara teslim etmedik, etmeyeceğiz. Güvenli hale getirdiğimiz bölgeler dışında kalıp da halen ülkemize ve kardeşlerimize yönelik saldırıların kaynağı durumundaki her yerde, son teröristi de imha edene kadar harekatlarımızı sürdüreceğiz. Lafa gelince hümanizmi, insan haklarını, ötekine saygıyı dillerinden düşürmeyenlerin sırtlarını döndükleri, ülkelerine sokmamak için her yolu denedikleri mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz. 

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, Avrupa’daki 100 binin üzerindeki kayıp mülteci çocuk konusunu gündeme getiren, yine ülkemizden bir milletvekilimiz olmuştur. Suriyeli sığınmacıların iaşe, ibate ve barınması için ülkemize 3 milyar avro artı 3 milyar avro sözü veren, sonra da kırk dereden su getirerek bunun çoğunun üzerine yatan yine AB olmuştur. Kendi güvenlik ve refah kaygılarıyla insanlığın asgari şartlarını dahi bir kenara bırakanlardan ülkemizin gösterdiği erdemli tavrı anlamalarını beklemiyoruz. Bugüne kadar 411 bin Suriyelinin gönüllü ve güvenli bir şekilde evlerine dönmesi, ülkemizin doğru olanı yaptığını gösteriyor. Suriye’deki krize siyasi çözüm bulunması için uluslararası platformlarda yürütülen çabaların da en etkin destekçisi Türkiye’dir. İnşallah o gün gelene kadar hem sınırlarımızı korumayı hem mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz.” 

“Akdeniz’de çatışma, haksızlık, hukuksuzluk peşinde değiliz” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin, Türkiye’nin son birkaç asırda denizlerde verdiği en önemli mücadele olduğunu vurguladı.

Türkiye’nin Preveze Deniz Zaferiyle Akdeniz’de kurduğu hakimiyet sayesinde, bölgeye asırlarca barışın hakim olduğunu anımsatan Erdoğan, “Yeniden diriliş destanımızın yazıldığı Çanakkale Harbi’nde karada olduğu gibi denizde de büyük zaferler kazanmıştık. Barbaros Hayrettin Paşa’nın ve diğer kahramanların bıraktığı barış mirasına sahip çıkmak, bu ülkenin her evladının boynunun borcudur.” dedi. 

“Türkiye olarak, Akdeniz’de çatışma, gerilim, haksızlık, hukuksuzluk peşinde asla değiliz.” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Tek talebimiz, ülkemizin haklarına, hukukuna, çıkarlarına saygı gösterilmesidir. Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik potansiyelin paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıkların hakkaniyet temelinde çözülmesi öncelikli tercihimizdir. Ancak Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2003 yılından beri ortaya koydukları tavır, maalesef bu ilkenin çok uzağındadır. AB ise Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklıklarının esiri olarak, etkisiz, ufuksuz, sığ bir yapı haline dönüşmüştür. Bölgemizde ortaya çıkmış olup da, AB’nin inisiyatifi ve ağırlığı ile çözüme kavuşmuş tek bir sorun yoktur. Tam tersine, birliğin müdahil olduğu her kriz, yeni boyutlar kazanarak büyümüştür. Bu tablo karşısında Türkiye’nin önünde, kendi imkanları ve politikalarını kararlılıkla hayata geçirme dışında bir seçenek kalmamıştır. 

Libya ile yaptığımız anlaşma, ülkemizi Akdeniz’den tamamen tasfiye girişimlerine verdiğimiz cevaplardan biridir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını korumak için başlattığımız çalışmaları, bu anlaşmayla çok daha geniş bir alana yayma imkanı bulduk. Yıllardır bölgede ülkemizi yok sayarak, bizi sahillerimize hapsedecek haritalar ve taleplerle karşımıza çıkanlar, attığımız adımların ardından önce tehdit ve şantaj dilini denediler. Türkiye’nin, siyasi ve diplomatik gücü yanında, kahraman ordumuzun kara, deniz ve hava unsurları ve istihbaratıyla desteklediği kararlı duruşu karşısında ise diyalog yöntemini kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. Özellikle Almanya’nın yoğun çabalarıyla gelinen bu noktada, meseleyi görüşmeler vasıtasıyla çözmek de gerilimi yeniden tırmandırmak da hatta iş o raddeye varırsa çatışma çıkarmak da karşımızdakilerin tercihidir. Biz diyalog kanallarını açık tutan kararlı duruşumuzu sonuna kadar koruyacağız.”

“Türkiye’nin verdiği güvenlik ve barış mücadelesini desteklemeye davet ediyoruz”

Erdoğan, çatışmaların arttığı bir dünyada barış için Türkiye kadar mücadele eden, Türkiye kadar fedakarlık yapan kaç ülkenin olduğunu sordu. 

Türkiye’nin, dünyanın en büyük ekonomisi olmadığı halde, insani yardımlarda ilk sırada yer almasının bunun ispatı olduğunun altını çizen Recep Tayyip Erdoğan, “Sınırlarımızdaki güvenlik risklerine ve ekonomik yüküne rağmen, dünyanın en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkesi olmamız bunun ispatı değil midir? Birleşmiş Milletlerden İslam İşbirliği Teşkilatına kadar her platformda, gücümüzü ve inisiyatiflerimizi hep arabuluculuktan yana kullanmamız bunun ispatı değil midir? Bu gerçekler ışığında AB ve komşularımız başta olmak üzere tüm ülkeleri, Türkiye’nin verdiği güvenlik ve barış mücadelesini desteklemeye, en azından bu mücadeleye saygı duymaya davet ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Filistin ve Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız”

Erdoğan, Türkiye’nin ve milletin hassasiyetle takip ettiği bir diğer krizin de İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm ve Kudüs’ün mahremiyetini hiçe sayan fütursuz uygulamaları olduğunu belirtti. 

Kudüs meselesinin kendileri için sıradan bir jeopolitik sorun olmadığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

“Her şeyden önce Kudüs’ün kalbi olan eski şehrin şu andaki fiziki görünümü surlarıyla, çarşısıyla, pek çok binasıyla, Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa ettirilmiştir. Ecdadımız, asırlar boyunca bu şehri el üstünde tutup mamur ederek hürmetini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda, göz yaşları içinde terk etmek zorunda kaldığımız bu şehirde, hala Osmanlı’nın direniş izlerine rastlamak mümkündür. Yani Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. İlk kıblemiz Kudüs’teki El Aksa ve Kubbetü’s Sahra da inancımızın sembol mescitleridir. 

Ayrıca bu şehir, Hristiyanlığın ve Museviliğin kutsal mekanlarına da ev sahipliği yapıyor. Kudüs’ün ve bölgenin binlerce yıllık sakinleri olan Filistin halkının topraklarının işgal edilmiş, hak ve hukuklarının çiğnenmiş olması da bu meseleyle yakından ilgilenmemizi gerektiriyor. Asırlarca birlikte yaşadığımız mazlum Filistin halkının her platformda haklarını dile getirmeyi, ülkemiz ve milletimiz adına bir şeref kabul ediyoruz. Bu anlayışla, hem küresel vicdanın kanayan yarası Filistin davasının hem de Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız.”

“2020’ye büyük umutlarla başlandı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Gezi olaylarıyla başlayan yoğun saldırı sürecinde en çok hedef alınan unsurlarından birinin de ekonomi olduğunu belirterek, 2018 Ağustos’unda kur üzerinden ekonomiye kurulan tuzağı bir kez daha bozarak, 2019 yılında oldukça güçlü bir görünüme kavuşulduğunu söyledi. 

Geçen yıl cari işlemler dengesinin 8,8 milyar dolar fazla verdiğini, enflasyonun yüzde 11,8’e gerilediğini, bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 3’ün altına indiğini anlatan Erdoğan, 2019’da 181 milyar doları bulan ihracatla, dünyanın 50 ülkesi arasında ihracat büyümesi bakımından 6’ncı sırada yer alındığını, böylece dünya ihracatındaki payın da yüzde 1’e yaklaştığını dile getirdi. 

Erdoğan, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, yıllık büyüme oranını yüzde 1’e yakın bir seviyede tuttukları 2019 yılının ardından 2020’ye büyük umutlarla başlandığını aktararak, şöyle devam etti:

“Bu yılın ilk çeyreğinde elde ettiğimiz yüzde 4,4 oranındaki büyüme oranı, hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerlediğimizin işaretiydi. Dünyanın tamamıyla birlikte ülkemizi de etkisi altına alan koronavirüs salgınına, işte böyle bir iklimde yakalandık. Salgın sürecinde, elbette önceliğimiz milletimizin sağlığını korumaktı. Bunun yanında, açıkladığımız destek paketleriyle ekonomimizin salgından en az hasarla çıkmasını temin etmeye çalıştık. Bugüne kadar açıkladığımız desteklerin ve paketlerin toplam ekonomik büyüklüğü 495 milyar lirayı, yani milli gelirimizin yaklaşık yüzde 10’unu bulmuştur. Sosyal koruma kalkanı çatısı altında milletimize ve ekonomimize 35 milyar lirayı aşkın karşılıksız ödeme yaptık.”

“Kısa çalışma ödeneğiyle 19 milyarlık destek”

Kısa çalışma ödeneği yoluyla bugüne kadar 19 milyar liraya yakın kaynağı doğrudan çalışanlara aktardıklarını vurgulayan Erdoğan, istihdamı korumak için devreye aldıkları nakdi ücret desteği için 4,5 milyar liraya yakın bir kaynak kullandıklarını söyledi.

Erdoğan, işsizlik ödeneğini de aktif şekilde değerlendirerek, 3,6 milyar liralık desteği halkın istifadesine sunduklarını anlatarak, şöyle konuştu: 

“Ertelediğimiz SGK ve Bağ-Kur ödemeleri 40 milyar lirayı bulurken, vergi ödemeleri de 30 milyar liraya yaklaştı. Vergi indirimleri, mücbir sebep uygulamaları, Kredi Garanti Fonu limit artırımı gibi yöntemlerle ekonomimize destek olduk. Kamu bankalarını teşvik ederek 267 milyar liranın üzerinde bir finansmanın ekonomimize aktarılmasını sağladık. Bireysel ihtiyaç desteği, esnaf desteği, işe devam desteği, kurumsal ve bireysel kredi ertelemesi gibi yöntemlerle her kesimin finansman ihtiyacının giderilmesini temin ettik.”

Yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 9,9’luk eksi büyümenin üzüntü verici olduğunu ifade eden Erdoğan, ancak, genel tablo itibariyle bakıldığında Türkiye’nin, OECD ve Avrupa Birliği ortalamalarının çok altında bir daralmayla bu süreci geride bıraktığını belirtti. Erdoğan, “Üçüncü çeyrekle ilgili tüm öncü göstergeler, hamdolsun, ekonominin hızla toparlandığına ve kayıpların kısa sürede telafi edileceğine işaret ediyor. Açıklanan her endeks ve veri, bu tabloyu destekliyor ve ileriye taşıyor. Salgının, dünya ekonomisinde yol açtığı dış talep daralmasına rağmen eylül ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,8 artarak 16 milyar doları aşmıştır. Bunun, Cumhuriyetin tarihindeki en büyük eylül ayı ihracat rakamı olduğunu da özellikle belirtmek istiyorum.” dedi. 

Amaçlarının “V” tipi bir toparlanmayı sağlayıp, bu yılı artı büyümede kapatmak olduğunun altını çizen Erdoğan, gelecek yıl için belirledikleri büyüme oranının ise yüzde 5,8 olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Esasen, biz daha büyük bir büyüme gerçekleşeceğine inanmamıza rağmen, beklentiyi ihtiyatlı bir düzeyde tutmayı tercih ettik.” diye konuştu. 

Türk ekonomisinin, yaşadığı bunca saldırının ve şokun ardından, kırılganlıklara karşı daha dayanıklı, krizlere karşı daha hazırlıklı bir yapıya kavuştuğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

“Gelişmiş ülkeler dahil pek çok devlet, salgın döneminde sağlık hizmetlerinde başlayan sarsıntının, tüm ekonomilerine ve yönetim sistemlerine sirayet etmesine engel olamamıştır. Türkiye ise tüm bu alanlarda gösterdiği olumlu yönde bir ayrışmayla bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı konumuna gelmiştir. 

OECD, Türk ekonomisini, dünyada salgından en az etkilenen 3’üncü ekonomi olarak göstermiştir. Bütçe açığındaki kısmi artış gibi olumsuzluk konusunda dahi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha iyi durumdayız. Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksinde 10 basamak birden yükselerek, 33’üncü sıraya çıkmamız, yapısal reformlarımızın başarısını gösteriyor.”

Erdoğan, gelecek üç yıllık dönemi kapsayan Yeni Ekonomi Programı’nı; yenilikçi, yüksek katma değerli, ihracat odaklı ve kapsayıcı bir kalkınma modeli üzerinde inşa ettiklerini belirterek, Türkiye’yi her alanda olduğu gibi ekonomide de 2023 hedeflerine ulaştıracaklarının altını çizdi. 

“Aşı çalışmaları belirli bir seviyeye geldi”

Çin’de başlayan ve kısa sürede dünyaya yayılan Kovid-19 hastalığının henüz kesin bir tedavisi bulanamadığını söyleyen Erdoğan, aşı çalışmalarının belirli bir seviyeye gelmiş olmakla birlikte insanlığın tamamını kuşatacak altyapının kurulması için vakte ihtiyaç olduğunu ifade etti. 

Türkiye’nin, diğer ülkelerdeki aşı çalışmalarını yakından takip etmenin yanında, kendi aşısını üretme konusunda da yoğun bir gayret içinde olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyadaki diğer ülkelerin salgınla mücadele yöntemlerine baktığımızda, Türkiye’nin bunların çoğunun önünde olduğunu görüyoruz. Tabii bu olumlu tabloda, son 18 yılda sağlık alanında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşümün ve inşa ettiğimiz altyapının çok büyük katkısı vardır. Sadece salgının ülkemize sıçradığı mart ayından bu yana hizmete açtığımız hastanelerin yatak kapasitesi 15 bini geçmiştir. İnşallah yarın Konya’da Şehir Hastanemizin resmi açılışını yaparak, sağlıktaki bu güzel tabloyu bir adım daha ileriye taşıyacağız.

Sağlık çalışanlarımızın sayısı da 1 milyon 100 bin ile kamudaki en büyük istihdam oranına ulaşmıştır. Şayet Türkiye, sağlık sistemini ve kapasitesini bu denli geliştirmemiş olsaydı, Allah göstermesin, bu salgının altında kalabilirdi. Bu vesileyle salgın sürecinde fedakarlıkla görev yapan sağlık çalışanlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Yine bu süreçte ebediyete irtihal eden sağlık çalışanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Devlet ve millet el ele vererek, inşallah bu musibetin de üstesinden geleceğiz.”

“Salgınla mücadeleyi kararlı şekilde sürdüreceğiz”

Salgınla mücadele ederken, vatandaşlara sundukları hizmetleri kesintisiz sürdürmenin yanında, 153 farklı ülkenin ve 8 uluslararası kuruluşun destek çağrısına cevap verdiklerini de anımsatan Erdoğan, ayrıca, dünyanın 141 farklı ülkesinde geçici süreyle bulunan 100 bini aşkın vatandaşı, kurdukları hava, kara ve deniz köprüleriyle Türkiye’ye getirdiklerini, bunun yanında 67 farklı ülkeden 5 bin 500 yabancının da ülkelerine dönebilmelerini sağladıklarını kaydetti. 

Erdoğan, gelişmiş ülkelerin dahi vatandaşlarını kendi hallerine terk ettiği salgın döneminde, Türkiye’nin içeride ve dışarıda gerçekten erdemli bir duruş ortaya koyduğunu belirterek, “Ne ülkemiz ne de dünya henüz salgının önüne tamamen geçebilmiş değildir. Ülkemizde vakitlice aldığımız tedbirler ve geliştirdiğimiz etkin tedavi protokolleri sayesinde, süreç kontrol altında tutulabilmiştir. Salgının doğal yolla veya ilaç tedavisiyle tehdit olmaktan çıkacağı güne kadar bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.” diye konuştu. 

Hala en büyük ve etkili salgınla mücadele tedbirinin “TAMAM” diye ifade edilen temizlik, maske ve mesafe unsurları olduğuna dikkati çeken Erdoğan, “İnşallah bu virüsü hep birlikte yenecek, hep birlikte el ele, kol kola sağlıklı, huzurlu, müreffeh, esenlik dolu bir geleceğe yürümeyi sürdüreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Parlamento, AYM’yle ilgili yeni bir yapılanmaya giderse seve seve ben de buna katılırım”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni yasama yılının açılış oturumunun ardından Meclis’te gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.

İdam cezası tartışmalarına ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Benim yaklaşımımı herhalde biliyorsunuz. Meclisten idamla ilgili karar çıktığında, bana gelmeyecek mi bu, bana geldiğinde ben bunu onaylarım. Meclis idamla ilgili olumlu bir karar verdiğinde onama makamı olarak ben bunu onaylarım.” cevabını verdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tüm unsurlarıyla yeniden masaya yatırılmasına ilişkin açıklaması hatırlatılarak, “Yüksek yargıyla ilgili sizin böyle bir düşünceniz var mı?” sorusunu Erdoğan, “Bu da yine parlamento çalışmasıdır. Parlamento, AYM’yle ilgili yeni bir yapılanmaya giderse, yeni bir adım atarsa seve seve ben de buna katılırım.” şeklinde yanıtladı.

Yeni yasama yılı açılışında HDP’nin, Genel Kurul salonunda bulunmamasına ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Varlığıyla yokluğu arasında zaten herhangi bir fark yok. Çünkü onların her zaman yeri ya dağdır ya sokaklardır.” dedi.

Erdoğan, AYM’nin, CHP’nin, 5 binden fazla avukatın bulunduğu illerde 2 bin avukatla yeni baro kurulabilmesini düzenleyen kanunun iptal istemini reddetmesine ilişkin sorusuya ise “Tamam işte reddetti.” yanıtını verdi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, uluslararası topluma Türkiye’nin, “Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına müdahil olmaması çağrısı”nın hatırlatılması üzerine Erdoğan, “Biz ne yapacağımızı Paşinyan’a soracak değiliz. Biz bunun kararını kendimiz verdik. Bugünkü Meclis konuşmamda da zaten bunları dinlediniz.” ifadelerini kullandı.

Kovid-19 vaka sayısına yönelik tartışma olduğu dile getirilerek, “Tablonun güvenilirliği tartışılıyor. Siz bu tartışmaya ne söylemek istersiniz?” sorusunu yanıtlarken de Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bilim Kurulu dediniz. Buyrun Bilim Kurulu. Bilim Kurulu kimlerden oluşuyor? Bilim insanlarından. Bilim insanları da bununla ilgili her türlü düşüncelerini, çalışmalarını, araştırmalarını yapıyorlar ve Sağlık Bakanımızın başkanlığında yürütüp adımları atıyor. Ama tabii üzüntümüz var. Sayının buralara kadar çıkmaması en büyük beklentimizdi. Bir ara 14’e kadar düştü. ‘TAMAM’, (temizlik, maske, mesafe) buna bir uysak her şey değişecek.Temenni ederim ki uyarız, böylece bir an önce de koronavirüs belasından ülkemizi kurtarırız.”

Türkiye ile Yunanistan arasında ayrıştırma usulleri mekanizması kuruldu

NATO‘dan yapılan açıklamaya göre, Türk ve Yunan askeri heyetlerin NATO karargahında yürüttüğü bir dizi teknik görüşmenin sonucunda ikili ayrıştırma usulleri mekanizması 1 Ekim itibarıyla kuruldu.

Mekanizma Doğu Akdeniz’de istenmeyen olaylar ve kaza riskini azaltmayı amaçlıyor. Mekanizma çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan arasında denizde ve havadaki ayrıştırmayı kolaylaştıracak bir acil irtibat hattı oluşturulacak. 

Açıklamada görüşlerine yer verilen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, mekanizmanın kurulmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek, bunun “iki değerli NATO müttefikinin yapıcı çabaları” sayesinde mümkün olduğunu belirtti.

Stoltenberg, “Bu güvenlik mekanizması anlaşmazlıkların altında yatan konuları ele alacak diplomatik çabalara alan yaratılmasına yardımcı olabilir. Bunu daha da geliştirmeye hazırız. Her iki müttefik ülkeyle temas halinde olmayı sürdüreceğim.” ifadesini kullandı.

NATO’nun, iki ülke arasında benzer bir mekanizmanın 1990’lı yıllarda kurulmasına da yardımcı olduğu belirtildi.